Rusya eşit Putin ise ‘Quo Vadis’

Prigojin’in ‘özel ordusu’ Wagner’i savaşta oldukları Ukrayna topraklarından çekip Moskova üzerine yürütmesi de, 24 saat içinde Moskova’nın 200 km. yakınına kadar geldikten sonra vazgeçip geri dönmesi de garip karşılandı nedense. Takip edenler için Prigojin’in, Rusya Savunma Bakanı Soygu ve Genel Kurmay Başkanı Gerasimov’la, Wagner’e yeterince silah ve mühimmat desteği vermedikleri için anlaşmazlık yaşadığı, buna karşın Soygu ve Gerasimov’un Wagner’in bağımsız varlığından rahatsız oldukları ve Savunma Bakanlığına bağlanması için bastırdıkları, bir süre konu hakkında konuşmayan Putin’in de sonrasında Wagner askerlerinin Savunma Bakanlığıyla sözleşme yapmalarını koşul haline getiren kararnameyi imzalayarak Soygu ve Gerasimov’u desteklediği, Prigojin’in de Wagner’in yok olması anlamına gelecek bu gelişmeler karşısında askerlerini Moskova’ya yürüttüğü vs. artık neredeyse tüm açıklama ve analizlerin ana metni.

Bu arada konuşulan ama nedense pek ilgi çekmeyen kısımlardan biri ise Soygu ve Gerasimov’un istediği ve Putin’in imzaladığı kararnamede Wagner adının geçmiyor oluşu. Kararname, ülkede faaliyet yürüten ve Rus Ordusuna bağlı olmayan tüm askeri güçleri kapsıyor. Wagner dışında Çeçen Lider Kadirov’a bağlı Ahmad birlikleri biliniyor mesela, bunların dışında Rusya Federasyonu’na bağlı başka kimi özerk bölgelerin de özel askeri birlikleri olduğu hatta Wagner benzeri başka paralı asker grupları olduğu da iddia ediliyor. Ama görünen o ki Wagner Rusya’nın ülke dışındaki, (Suriye, Libya, Mali, Orta Afrika vs.)  operasyonlarında biraz fazla öne çıkmış ve Kırım’ın işgalinden Donetsk ve Lunask’ın Rusya’ya bağlanma operasyonları öncesi ve sonrasında Ukrayna’da yer tutmuş (Ukrayna’daki bazı askerlerinin Ukrayna vatandaşı olması mümkün), yani biraz fazla büyümüş.

‘Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlak yozlaştırır’ özlü sözünün ‘şimdilik’ en görünür vücut bulmuş haline dönüşmüş Rusya’nın, bir tür ‘newfeodal lordlar’ koalisyonuna dönüşme ihtimalinin belirdiği ortada. Bunun sonucu bir parçalanmayı getirir mi bilinmez ama bu noktaya gelişin Putin’in tek adam rejiminin eseri olduğu bir gerçek ve bunun istenen bir şey mi olduğu yoksa istenmeyen bir sonuç mu olduğu tartışması, tamamen gereksiz. Bugün, dünün sonuçlarıyla yaşanıyor nihayetinde.

Tek kişi rejimlerinin eninde sonunda öncelikle ister hale gelecekleri şey her zaman ‘sadakat’tir. Arzu edilen kayıtsız şartsız sadakattir ama pratikte bir süre sonra ve yerini sağlamlaştırdıkça kayıt da hayatın gerçeğidir şart da. Bir ülkeyi her anlamda yönetmek (politik, ekonomik, askeri ve dış işler vs.’den başlayıp eğitim, sağlık, altyapı vs. halka doğrudan hizmetlere ve yerellere kadar) ne kadar nitelikli olursa olsun bir kişinin harcı ol(a)mayacağından, işlerin bürokrasiyi çalıştırabilecek niteliklere haiz (liyakat) birilerine delege edilmesi, prensipte tercih edilendir ama uygulamada ‘sadakat’ baskın çıkar. Yani tek kişi için esas olan çoğulluk değil, sadakat zinciri içerisinde –ve tabi en tepesinde- ‘tekleşmedir’.

Peki, bu başarılabilir mi? Aslında hayır. Görünüşte ve bir süre için belki başarılmış gibi görünebilir ama alttan alta vücut bulan, tek kişinin sadakatine güvenip(!) bir kısım işleri delege ettiği kişinin de, kendine sadık(!) kişileri kilit noktalara yerleştirmesi ve kilit noktalardaki kişilerinde kendilerine sadık(!) başka kişileri kendi altlarında konumlandırmasıdır. Sonunda, liyakate tercih edilen sadakat zinciri, her biri kendi konumu (eşittir çıkarı) için an be an kavga etmeye hazır, buna ihtiyaç duyan, kavgada üste çıkmak için de kendi kontrolünde güç toplamaya çalışan bir hale dönüşür. Buradaki güç istenci/ihtiyacı ille de zor kullanma gücü değildir. Bürokrasinin işini yapmamasını ya da yeterince yapmamasını, mesela yavaş çalışmasını sağlayacak imkâna (atamalarla vs.) sahip olmakta çok ciddi bir güçtür, çünkü buradaki küçük bir aksama bile en baştaki tek kişinin prestijinin düşmesine, halktan tepki almasına ve meşruiyetinin zedelenmesine, sonunda da ‘tek kişinin’ hışmının birilerinin üzerine yönelmesine neden olabilir. Yani en baştaki tek kişinin, tüm iyi niyetiyle bile olsa, en başta yapmaya çalıştığı şey; işleyişe dair her konunun işin uzmanlarına verilmesi, yapamazsa hızlıca değiştirilmesi ve bu şekilde ülkedeki tüm yönetimin son derece hızlı, kararlı ve inovatif olabilmesinin ve bu sayede hem ülkenin gücünün ve etkinliğinin artarak pekiştirilmesinin hem de halkın refahının artırılabilmesinin sağlanması niyetlerinin tam karşısında; artık kolay kolay yerinden oynatılamayan, oynatılması tek kişinin meşruiyetine ciddi tehdit oluşturabilecek, bu şekilde devamını ise ancak şartlı sadakatle –ki şart, derecesi konumuna göre değişmekle birlikte iktidara ortak olma imkânının kabulüdür- sürdüren, yozlaşmış, kendi içinde hizipleşmiş ve başka hiziplerle şartlara göre koalisyon yapan ve bozan bir sadakat zinciri sistemi konumlanmıştır artık.

Üstelik bu yeni bir olguda değil. Tarihe biraz meraklı olanların bilebileceği yüzlerce örneği var yaşanmış. Hatta bir dönemin popüler dizisi Muhteşem Yüzyıl’da bile Osmanlı Hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın etrafında ölümüne boğuşan Hürrem ve Pargalı rekabeti bile, Hürrem ve Pargalı etrafında şekillenen ve konumlanan ve amacı sonraki şanslı Padişahı belirleyip, bu belirlemiş olma/olabilmenin ortaya koyacağı güç sayesinde yönetim mekanizmasında daha iyi konumlar elde etmeyi (veya konumunu koruyabilmeyi) amaçlayan hiziplerin mücadelesidir. Osmanlıdaki ‘saray entrikaları’ ancak kazananın meşru sayılabileceği (kaybedenin kellesi gidecek çünkü) hizip kavgalarına örnektir, meşhur Magna Carta ise çekişen güçlerin meşruiyetinin hatasıyla sevabıyla baştan kabulüdür ve devamlılığının sağlanması yolunda hiziplerden ayrı güçler ayrılığını kurumsallaştıran yolu açmış olmasıyla da demokrasiye giden eşiklerden biridir.

Rusya devlet mekanizması –ki köklü ve gelişkindir- herhalde gidişatın yaratabileceği olumsuz sonuçların farkına vardı ve uzun süre Prigojin’e hamilik eden Putin’e rağmen ve mutlak lideri bir tür onay makamına indirecek hamlelerle bir tavır ortaya koydu. Ancak bunun da bir başka hizbin atağından ibaret kalması ve çözüm ol(a)maması, fazlasıyla mümkün. Nihayetinde Putin’in partisinin de eski SBKP ya da Çin’de idareyi elinde tutan ÇKP misali bir yapıya dönüşmesi ya da Rusya’da böylesi bir yapının gerçekten ortaya çıkma ihtimali çok düşük. Bunun yerine Rusya’nın yeniden ‘çoğulluğu’ ve güçler ayrılığını (denge mekanizması) Rusya yurttaşlarını da kapsayacak şekilde bir dönüşüme girip giremeyeceğini ise zaman gösterecek ama devletin, meşru toplumsal sözleşme etrafında yeniden gelişkin kapasiteye ulaşabilmesi de sadece bunun sağlanabilmesine bağlı olacak, aksi durum Rusya Federasyonu’nun, üstelik tehlikeli sonuçlarda üretebilecek şekilde, dağılmasına yol açacak.

Winston Churchill’in dediği gibi, “Demokrasi, geriye kalanlar hariç en kötü yönetim şeklidir!”


Yorum Gönder

0 Yorumlar