Gelişen teknoloji ama değişmeyen insan doğası: Firefly ve Serenity

Senin olsun sevdiğim de, toprağım da
Götür beni katlanamayacağım diyarlara
Umurumda olmaz, özgürüm hala
Silemezsin kalbimden gökleri
Karanlık diyarlara götür beni
Söyle herkese geri dönmeyeceğimi
Yak toprağı, tutuştur denizleri
Silemezsin kalbimden gökleri
Kalmadı kendim gibi hissettiğim başka bir yer
Serenity’yi bulduğumdan beri
Ama silemezsin kalbimden gökleri

2002 Amerikan Fox yapımı Firefly dizisinin jenerik şarkısının @pitiko çevirisi sözleri böyle. Dizi tek sezon oynamasına rağmen kendine ait bir fan kitlesi edinebilmiş ve muhtemelen bu fan kitlesine güvenle 2005 dizinin yayınlanmamış finali olarak Serenty isimli bilim kurgu filmi çekilmiş.

Dizi ve film 2157 yıllarında geçiyor. İnsanlık dünyayı tüketmiş (sonunda!) ve yaşayabilmek için galaksiye yayılmış. Geliştirdikleri teknoloji ile yüzlerce gezegeni ve uyduyu yaşamaya elverişli hale getirebiliyorlar ve ardından kendilerine yaşayacak yer arayan yerleşimciler gelip yerleşiyor (kolonileşme geçmişi). Zamanla merkez gezegenler aralarında bir ittifak kuruyor ve tek yönetime geçiyorlar, bağımsız kalmak isteyen gezegen ve uydularda olunca savaş çıkıyor. Sonunda kazanan ittifak oluyor. Ortak parlamentoya (parlamentonun nasıl seçildiği ve yetkileri vs. anlatılmıyor) dahil olan merkezi gezegenler görünür bir refaha kavuşurken çeperde kalanlar ciddi yoksunluklar çekebiliyorlar. Ve tabi çok geniş bir alanı yönetmeye çalışan her merkezi yönetimde olduğu gibi yozlaşmış bürokrasinin de bunda ciddi katkısı oluyor.

Filme adını veren Serenity bir uzay gemisi, sahibi ve kaptanı Mal, savaşta bağımsızlıkçılar tarafında gönüllü olarak savaşmış eski bir çavuş. Bağımsızlıkçıların nasıl bir yönetim arzuladıklarına dair bir tartışmaya yer vermemiş dizi, bununla ilgili tek vurgu 2005’te çekilen filmde var, River, “onlara ne yapmaları gerektiği söyledik, işlerine karıştık, karışmamalıydık” diyor. Gemi mürettebatından Mal dışında sadece Zoe eski bağımsızlıkçı asker ve Mal’ın silah arkadaşı, diğerleri zaman içerisinde mürettebata katılmış ve hepsinin ayrı gerekçeleri var. Jane sadece para kazanmayı düşünen bir suçlu, Inara Japon geyşalarını andıran bir eğitimle müşteri kabul eden bir fahişe, Kaylee gemilere ve makinelere tutkulu bir tekniker vs.

Savaşı kaybetmiş ama ittifaktan da hazzetmeyen Mal ve arkadaşları, İttifak’ın fiilen çok da var olmadığı çevre gezegenlerle uydularda kendi kurallarıyla yollarını bulmaya çalışan uzay kovboyları aslında. Zaten dizinin en belirgin özelliği bilim kurguyla westerni harmanlaması, içinden bilim kurgu kısmı çekilse Amerika’nın ilk kolonileştiği batı hikâyelerinden farkı yok. Ama 2157’de ittifakın bilimsel imkânları çok daha yüksek ve bir grup düşüncesiz idealistin toplumu bilim yardımıyla dizayn etme niyetleri ete kemiğe bürünebiliyor. Miranda bunu denedikleri gezegen, pat adını verdikleri bir ilaçla insanların içerisindeki çatışma güdüsünü söküp almayı tasarlıyorlar. Başta herşey iyi görünürken bir noktada iki yan etki ortaya çıkıyor, gezegendeki 30 milyon insan, çatışma hırsıyla beraber tüm hırslarını kaybediyorlar, yemek bile yemiyorlar ve sessizce ölüyorlar, içgüdüsel olarak buna direnen bir grup ise sadece temel içgüdüleriyle hareket eden, avlayan, tecavüz eden ve parçalayıp yiyen vahşi hayvanlara dönüşüyorlar. İnsanlığın binlerce yıllık ideali altın toplum ütopyası ile kendini tehlikede hissettiğinde açığa çıkan ilkel doğası arasındaki ince çizgi, böylesi bir kurguyla ortaya konmuş işte.

Gerek konu gerekse karakterlerin kişilikleri ile oldukça gerçekçi bir film aslında. Kaptan ve ekibi Serenity filminde bu pat deneyi gerçeğini keşfedip tüm gezegen ve uydularda yayınlıyorlar ama bu bile yönetimi sarsmasına rağmen devirmeye yetmiyor, sonuçta insanlar sahip olduklarını düşündükleri güvenlikten vazgeçemiyorlar ve ekipte kaçmaya devam ediyor. Dizi bölümlerinde de bir ideal kurguda görülemeyecek kolaylıkta “gerekli görürse” öldürebilen insanlarla hayatların pamuk ipliğinde olduğu sıkça vurgulanıyor. Teknoloji gelişir ve insanların önünde dün olmayan yeni yeni imkânlar belirirken, insan doğasının o kadar hızlı değişmeyişine vurgu, belki de tüm kurgunun en gerçekçi kısmı. Zaten tüm kurgu da bu.

Yorum Gönder

0 Yorumlar