Arabuluculuk kanunu 7 Haziran 2012’de Resmi Gazete’de yayınlandı. Ama popüler olması Ekim 2017’de yayınlanan İş Mahkemeleri Kanunu ile, 1 Ocak 2018’ten itibaren işçi-işveren uyuşmazlıklarında Arabuluculuğun zorunlu kılınması ile oldu. Hayatımıza girmesi ile birlikte de farklı kesimlerden farklı tepkiler aldı.
Örneğin İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İrfan Özhamaratlı “işverenler, çalışanla helalleştikleri için, çalışan alacağını bir an önce aldığı için, Adalet Bakanlığı’da iş yükünün düşmesinden dolayı mutlu[1]” diyor. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Musa Heybet ise, iş davalarının sayıca fazlalığı ile karar sürelerinin uzunluğuna vurgu yaparak, “bu hem memnuniyetsizlik hem de yargıya güvensizlik yaratıyor. Bunu gidermek için adliyeleri sürekli büyütüyoruz, hakim, savcı ve bakanlık kadro sayısını sürekli artırıyoruz ama istenen sonuca ulaşamıyoruz” diyor ve devam ediyor: “Avrupa’da da arabuluculuk yönünde bir eğilim var. ‘Zorunlu’ kelimesi iyi değil ama kültür oluşturması açısından gerekli.[2]” şeklinde yaklaşıyor.
Yani görünen o ki iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk uygulamasına işveren ve devlet tarafı olumlu yaklaşıyor. Uyuşmazlığın diğer tarafı olan çalışanlar cephesinde ise değerlendirme farklılaşıyor. Orada da uzayan mahkemelere yönelik eleştiriler var ve buna çözüm bulmadan Arabuluculuk kurumunun devreye sokulmasının fiilen çalışanları haklarından daha azına “razı olmalarına” yol açacağına dönük endişelerini seslendiriyorlar.[3]
İstanbul Tahkim Merkezi Yönetim Kurulu üyesi Hakan Öztatar, 160 ülkede arabuluculuk mekanizması bulunduğunu belirterek, “her yerde geçen yıla göre daha ileri gittiği konuşuluyor” diyor ve rakamlar veriyor. Buna göre açılan Arabuluculuk dosyası bakımından ilk beş ayın bilançosu 140 bin zorunlu ve 15 bin ihtiyari olmak üzere 155 bin. Bunların 60 bininde anlaşma sağlanırken 29 bininde sağlanamamış, diğer dosyalar halen devam ediyor.
Arabuluculuk mekanizmasının etkisini ise şöyle açıklıyor Öztatar; “bu yıl iş mahkemelerinde açılan dosya sayısı 24 bin. Bu geçen yıl 105 bindi.”
Öztatar, çalışan kesimin eleştirisini haklı çıkarabilecek rakamı ise şöyle aktarıyor: “Geçen yıl ilk derece mahkemenin sonuçlanması 540 gün, yargıtayla birlikte bin gün. Arabuluculukta ise azami limit 28 gün.”[4]
Velhasıl tartışma devam edecek ve Musa Heybet’in umduğunun aksine Arabuluculuk kurumu, özellikle çalışan kesimin yargıya güvenini geri de getirmeyecek (hatta belki daha da düşürecek) ama bin gün beklemek yerine “tercih” edilebilecek gibi duruyor.
Peki, tartışmaları bir yana bırakırsak, Arabuluculuk nasıl işleyecek ve ne gibi yenilikler getirecek?
Bir kere arabuluculuk kararları, mahkeme kararlarının aleni ve bu haliyle emsal oluşturmasının zıddı olarak taraflar arasında gizli kalıyor ve öyle olunca da emsal oluşturmuyor. Bu durum, emsal oluşturma korkusu ile mahkemeden çekinen taraflar için bir avantaj olabilir.
Arabuluculuk, doğası gereği tarafların anlaşmasına dayalı olduğu için, taraflardan birisinin rızası dışında bir karar çıkması söz konusu değil, yani sürpriz içermiyor.
Arabulucuya başvurmanın mahkeme öncesi-sonrası yok, yani bitmiş bir mahkemenin kararına dönük iki tarafında bir hoşnutsuzluğu var ise taraflar Arabulucuya gidip anlaşıp, anlaşmanın zabıtıyla da mahkemeye gidip kararı değiştirebiliyorlar.
Arabuluculuk iş uyuşmazlıklarında zorunlu ama kapsamı ama bundan ibaret değil, Öztatar “enerji, sağlık ve inşaat hukukunda uzman arabulucular yetiştiriyoruz” diyor.
Birde Singapur örneği veriyor Öztatar, “Singapur, uluslararası ticari anlaşmazlıklarla ilgili özel ticaret mahkemesini, tahkim merkezini ve arabuluculuk merkezini aynı binada açmış. Devletin yargısı da dördüncü bir mekanizma olarak var. Yani yabancı yatırımcının gelmesi için de arabuluculuk önemli.”
Sürecin sosyal olarak nasıl işleyeceğini hep birlikte göreceğiz ama hukuki olarak nasıl işleyeceğini de kısaca şuraya eklemiş olayım:
Taraflar, Arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler. Her aşamada uyuşmazlığı Arabuluculuk yoluyla çözmekten vazgeçebilirler.
Arabuluculuk süreci, dava açılmadan önce Arabulucuya başvuru hâlinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla Arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Dava açılmasından sonra Arabulucuya başvuru hâlinde ise bu süreç, mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların Arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettikleri ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Taraflar, gerek Arabulucuya başvururken gerekse tüm süreç boyunca eşit haklara sahiptirler.
Aksi kararlaştırılmadıkça taraflardan birinin Arabulucuya başvuru teklifine 30 gün içinde olumlu cevap verilmez ise bu teklif reddedilmiş sayılır.
Taraflar, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak kaydıyla Arabuluculuk usulünü serbestçe kararlaştırabilirler.
Dava açıldıktan sonra tarafların birlikte Arabulucuya başvuracaklarını beyan etmeleri hâlinde yargılama, mahkemece üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu süre, tarafların birlikte başvurusu üzerine üç aya kadar uzatılabilir.
Taraflar Arabuluculuk müzakerelerine bizzat veya vekilleri aracılığıyla katılabilirler.
[1] İSO tarafından Haziran 2018’de düzenlenen Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk seminerindeki konuşmasından.
[2] Aynı seminerdeki konuşmasından
[4] Hakan Öztatar, İSO semineri konuşmasından
0 Yorumlar