"Bir İlerleme Aşaması Olarak" GEKAP

Geri Kazanım Katılım Payı, namı diğer GEKAP, (uzun tartışmalardan sonra diyemeyeceğim çünkü mensupları yıllardır piyasa işleyişinin içerisinde faaliyet yürüten onlarca meslek, işveren ve esnaf örgütlerinin uyarı çabaları, görünen o ki daha çok bir monolog olarak kaldı), sonunda uygulamaya geçti ve 4 Ağustos Pazartesi, Ocak-Haziran dönemine ait beyannameler verildi.

Uzun uzun GEKAP'ın tanımı içeriği, kanun maddelerini filan almayacağım buraya, bunları zaten kolayca bulup inceleyebilirsiniz. Ben kısaca doğru bir fikrin nasıl olup da yanlış bir yerden başlayıp nihayetinde ilan edilen amacın zıddı bir yere varabileceğinden bahsedeceğim.

Geleneksel endüstri, çok uzun zaman, çevre ve dolayısıyla sosyal maliyeti kabul etmedi. Düşünün ki, bir otomobilin üretim maliyeti kullanılan malzeme, işçilik, tasarım vs.'dir ama o otomobilin çalışması fosil yakıtla mümkündür ve bunun da havayı kirleten, küresel ısınmayı artıran ve dolayısıyla ekolojik dengeyi bozarak doğal afetlere neden olan ve başta tarım olmak üzere temel üretim sektörleri ile insan ve tüm canlıların sağlığını olumsuz etkileyen sonuçları vardır. Yani baştaki üretim maliyetleri ile otomobili kullanan tüketicinin yakıt giderlerinin ötesinde tüm topluma fatura edilen sosyal maliyetleri vardır. Bu maliyetlerin varlığı ancak sonuçlarının yıkıcılığının ve bundan kaçınılamayacağının farkına varıldığı oranda kabul edildi. İşte bu farkına varmaların sonucu olarak da -üzerine koca bir medeniyet ve endüstri kurulmuş doğal kaynakları kullanmaktan öyle birden bire "vazgeçilemeyeceğinden"- tedrici düzenlemelerle hem tüketicileri tüketimlerini azaltmaya, hem de üreticileri daha uygun maliyetli yeni yöntemler bulmaya yönlendirme amaçlı yasal düzenlemeler çıkarılmaya başlandı. Dünyanın pek çok ülkesinde plastik poşetlerin ücretlendirilmesi ve gitgide kullanımının yasaklanması, tarım ve ormanlık alanların korunması için uluslararası düzenlemeler, karbon vergisi, geri dönüşümün teşviki vs. böyle bir arka plan üzerinden şekillenmekte. 

Yani bu arka plan üzerinden değerlendirince evet, geri kazanım katılım payının bir noktada bizim de hayatımıza girmesi doğrudur ama bu doğrunun şimdiki uygulamadaki gibi başlaması, yanlıştır. Neden yanlıştır? Yanlıştır, çünkü bu haliyle ancak uygulanır-mış gibi sonucu vermesi neredeyse kaçınılmazdır.

Neden? Şundan: Siz henüz hemen tüm sektörlerde çoğu 1-20 arası çalışanı olan, çok büyük çoğunluğu aile işletmesi, kendi içerisinde doğru düzgün kayıt sistemi -hatta bunun ne demek olduğundan haberi bile- olmayan, ciddi bir kısmı kayıt dışını besleyen ve bunu denetleyip kontrolde edemediğiniz gerçeğinin üzerinden atlayıp, piyasaya süren beyanda bulunsun, dediniz. Yani, Karadeniz'in en küçük şehrinde, bir apartmanın altında iç giyim diken atölye, diktiği ürünleri eğer kendi satın aldığı plastik poşetlere koyup, gene kendi satın aldığı kolilerle, çeşitli yurt içi perakende mağazalara ya da pazarcılara satıyorsa, bu poşetlerle karton kolileri beyan edecek ya da o atölyenin bulunduğu apartmanın merdiven altında çalışan çay ocağı, pandemiye karşı tedbir olsun diye atölye çalışanlarına çayı cam bardak yerine kağıt bardaklarda veriyorsa, GEKAP beyanı verecek!

Peki sahiden verecekler mi? Evet, verecekler, çünkü yasal olarak vermek zorundalar. Nasıl verecekler, hesaplarını tutan serbest muhasebeciye "... kadar bardak kullandık" diyecekler, oda beyannameyi düzenleyip gönderecek. 

Çay ocağını geçelim, az sayıdaki büyük kurumsal firmalar dışında hemen hiçbir firmanın stok kontrolü yapmadığı, sarf malzeme olarak gördüğü, mali yapılarından dolayı kısa ve orta vadede böyle bir kontrolü gerçek anlamda yapabilecekleri bir sistemi de kurmayacakları, ülkenin somut gerçeği. İşte bir doğrunun nasıl olup da yanlış yerden başlatılabildiği, bu somut gerçeğin üzerinden atlanmış olmasındadır. 

Bunun ülke koşullarına uygun doğru başlangıç noktası, hammadde girişinden başlayarak üretim süreci çok daha kolay kontrol edilebilecek olan, üretici aracılığıyla başlatılması olurdu -ki hammadde girişinden başlayarak üreticiden toplu alıcılara kadar uzanacak bir veri zinciri kurmak da mümkün olabilir- ve bu üretim / tüketim ve hedeflenecek geri kazanım hesaplamasına dönük çok daha sağlıklı sonuçlarda verebilirdi. Ancak şimdiki başlangıçla bu sonuçlara ulaşabilmek, pek mümkün görünmüyor.

Peki neden bu yol seçildi? Benim anladığım, 1) (önce ilk paragraftaki altı çizili cümleyi bir kez daha okuyun), yürütmenin mantığının bu konudaki evrensel kabulden henüz uzak oluşundan, bu henüz uzak olma hali nedeniyle de konunun asıl muhatabı olan çevre bakanlığının halihazırda bu işin altından kalkacak yetkinlikte teşkilata sahip olmayışından, yani bakanlığın varlığının "mış gibi" olmasından... 2) Yeterli yapıya sahip olmayan bakanlığın beyan kısmının takibini maliye bakanlığından ve onun da işi -bunu seslendirmeselerde- ülkenin beyan konularında en hazır ve diri meslek kolu olan muhasebecilerden beklemesinden... (ama tabi bu da neden üreticiden yani kaynağından değil de piyasaya süren denilerek bir anlamda nefes alan herkezden beyan beklendiğini açıklamaz)... 3) Üreticiden yapılacak beyan ve tahsilatın fiyatlara yansıyıp enflasyonu yukarı etkilemesini istemediklerinden... ihtimalinden başka birşey gelmiyor aklıma. 

       


 

Yorum Gönder

0 Yorumlar