ABD’nin yeni 1.9 trilyon dolarlık paketinin etkileri

Biden’in seçim vaatleri arasında yer alan (ve ekonomik anlamda en etkililerinden olan) 1.9 trilyon dolarlık Temsilciler Meclisi’nden sonra Senato’da da kabul edildi. Paketin içeriğini buradan okuyabilirsiniz. Bense paketin Türkiye'nin de dahil olduğu GOÜ'e nasıl etkileri olabileceğinden bahsedeceğim.

Bu konuda da paketi "olumlayanlar" ve "olumsuzlayanlar" var. Aslında bunlardan ABD'de de var, yani ABD ayrı dünyanın geri kalanı ayrı tartışmıyor.

Olumlayanlar, 1.9 trilyon doların ciddi bir kısmının doğrudan Amerikalı orta ve alt sınıfın cebine gireceğini, bunun da tüketimi artırarak ABD ekonomisini büyüteceğini, büyüyen ABD ekonomisinin de ithalat artışıyla dünyanın geri kalanına da olumlu etki edeceğini söylüyorlar. Bunun bir vade için böyle de olması gayet mümkün ve başta Çin olmak üzere ekonomisi ihracat odaklı olan GOÜ'in de bundan kısmen fayda sağlayacağını düşünebiliriz. 1.9 trilyonun gene ciddi bir kısmının da altyapı yatırımlarına harcanması planlanıyor ki bunun da dünya açısından benzer bir etki yapması beklenebilir. (Türkiye'nin tüketim malları anlamında ABD'ye ihracatı oransal olarak pek yekun tutmuyor, bu yüzden örneğin bir Çin'in bekleyebileceği katkıyı göremeyebilir. Altyapı yatırımlarına dönük harcamadan da dişe dokunur bir pay düşeceğini sanmıyorum. Ama dolaylı kazançları olacaktır.

Paketi olumsuzlayanlar ise Amerikan ekonomisine kısa süre içerisinde enjekte edilecek böylesi bir meblağın enflasyon etkisi yaratabileceğini söylüyorlar. Malum, ABD çok uzun süredir, 2008 krizinden beri aslında neredeyse sürekli parasal genişleme içerisinde ve bu genişlemeyi sonlandırma noktasında FED'in iki hedefi var; işsizliğin yüzde 3-4, enflasyonun da yıllık 1-1,5 aralığına gelmesi. Ama onca yıldır işsizlik konusunda istedikleri yere hemen hemen gelmiş olsalar da (pandemi öncesi hedefteydi, pandemi nin etkisiyle yükseldi), enflasyon da yüzde 0,5'i dahi göremediler. 

Bunca zaman ve onca parasal genişlemeye rağmen bir türlü yükselemeyen enflasyon, neden şimdi yükselsin? Bunun net bir yanıtına "en azından köşeleri belirlenmiş bir teori olarak" rastlamadım ama genel bir anlatımla şöyle söylemek mümkün sanıyorum: Özellikle Bernanke döneminde ABD'de türev piyasaların önü alabildiğine açıldı, öyle olunca da o zamana dek reel ekonomiyle görece yüksek derece de bağlı (etkileşim anlamında) finansal ekonomi piyasasında gitgide daha çok para toplanmaya ve dönmeye başladı. Malum, finansal piyasalarda kullanılan araçlar aynı zamanda "para yaratma" özelliğine sahiptirler. Ama burada yaratılan para "borçtur", merkez bankalarının yarattığı gibi doğrudan emisyon değildir. Borcun ekonomiyi domine işlevi ise dönebildiği sürece mümkündür ama son tahlilde borç, geri ödenen, ödenmesi gereken bir şeydir. İşte 2008 krizinde bu borç, geri dönememeye başladı, sistem tıkandı. FED bu tıkanmayı "kazasız belasız" atlatabilmek için parasal genişleme başlattı, bir anlamda borcu ödedi, bir anlamda da borçla yaratılan parayı MB eliyle yaratılan parayla değiştirdi. Ama bu para sonuçta finans piyasasında kalmaya devam etti. ABD içerisinde olduğu kadar dünya geneline de ucuz ve bol para enjektesine dönüştü. Yani Amerikalı orta ve alt sınıfın cebine gitmedi, onlara faydası, bir kısmı için işlerini sürdürebilmeye devam edebilmeleri, bir kısmı için ise düşük maaşla ve yarı zamanlı da olsa, yeni iş bulabilmeyi sağlamak oldu. Son tahlilde farklı toplum segmentasyonları arasında gelir eşitsizliği arttı.

Şimdiki paketin bu kez cidden enflasyon etkisi yaratabileceğini söyleyenler, işte geçen onca yıllık parasal genişlemede yapıl(a)mayanın bu kez yapılabilir olma ihtimalini dikkate alıyorlar. Yani Amerikalı orta ve alt sınıf tüketicinin cebine harcayabileceği daha fazla para bu kez doğrudan girmiş olacak, öncekiler gibi finans kurumları üstünden ve bir miktar faiz bedeliyle borç şeklinde olmayacak. Bu da cidden (ve muhtemelen) gerçek bir talep artışını tetikleyecek. Önceki de bunu ara ara tetiklerdi haliyle ama borcun bir vade de geri ödenmesi de gerekeceğinden, bu tetiklenme kısa süreli olur, sonra bizzat tüketici tarafından kısılırdı. Bu da tüketim harcamalarına dönük üretimi dönemsel artırma etkisi yaratır, en fazla stoklara etki ederdi ama Amerikalı şirketlerin artan tüketimi karşılamak için üretim kapasitelerini artırmak ya da daha çok ithalat yapmak gibi bir "maceraya" girmelerine yetecek kadar motive edici olmazdı. Şimdi olur mu sorusuna da pek "olur" yanıtı vermek kolay değil. Zaten paketi olumlayanlar da ekseriyetle böyle demiyorlar. En fazla temkinli bir "kapasite kullanımında bir miktar artışı tetikleyebileceğini ve aşı vs. etkisiyle de bu artışın hemen geri gelmeyeceğini, orta vadede ise artmaya devam edeceğini söylüyorlar. Olumsuzlayanlar ise bunun telafi edici oranda ve hızda olamayacağından hareketle enflasyon etkisinin ciddi ihtimal olduğunu söylüyorlar vs.

Peki, enflasyon etkisi gerçek olursa ne olur? Sorunun yanıtını da bir süredir alıyoruz aslında. Finansal piyasalar "ihtimali önceden satın alma" üzerinden para kazandıklarından bunu da satın aldılar ve Amerikan tahvilleri değerlendi. Bir de bu tahviller enflasyona karşı korumalı olduğundan, gerçekten enflasyon olursa ödedikleri faizlerin oransal olarak daha da artma ihtimali de var. Öyle olunca da Amerikan doları, tüm dünyadan yeniden Amerika'ya doğru hareketlenmeye başladı. Düşünün, Türkiye gelen paraya yüzde 17 faiz ödüyor, enflasyon yüzde 15 olursa reel kazanç yüzde 2. Ama enflasyonun yüzde 15'i aşmaması da bazı ekonomik ve politik koşullarla sıkı sıkıya bağlı, yani bu koşullardan bir ikisi oynarsa yüzde 2'lik kazanç azalabilir ya da yok olabilir de. Yani riskli. E neredeyse aynı faizi Amerika vermeye başlamışsa kim yarım puan için risk alır ki, neden alsın! Yani Amerika'da enflasyon ihtimali gerçekten de gerçekleşirse bunun GOÜ'e etkisi kısa-orta vadede, "aslında değeri düşen doların" daha kıt bir hale geleceği için faizinin yükselmesi ve yerli para karşısında kurunun daha da yükselmesi olur.

Bu da mesela Türkiye'nin, TCMB'nin başına Naci Ağbal'ın getirilmesiyle birlikte yapmaya çalıştığı şeye yani ekonomide ki belirsizlikleri azaltarak ve öngörülebilirliği artırarak riski düşürme ve kaynağı daha ucuza bulma amacını bir miktar baltalar. Ülkenin siyasal yönetiminin de risk algısını ve etkilerini dikkate alma alışkanlığının pek olmadığını da düşünürsek, sarsıcı bir etki bekleyebiliriz. 

Emrullah Kandemir

Yorum Gönder

0 Yorumlar