Tabi orada da başta duyurulan, ümit de edilen 29 Nisan’dan 17
Mayıs’a kadar sürecek bir –tam olmasa da- yoğun kapanmayla beraber hızlanacak
bir aşı programıyla, önce kapanma sonuna kadar günlük vaka sayılarının hızlıca
düştüğünü gözlemek, Haziran’a kadar da beş binin altına indirip, 1 Haziran
itibariyle turizm sezonunu açabilmekti. Ama bunun da bir stratejiye
dayanmadığı, ince hesaplamalar yapılmadığı, daha çok algı yönetmeye yönelik
kaba gündelik taktiklerle ve son dakika da planlanmaya çalışıldığı bir iki gün
içerisinde ve Sağlık Bakanının iki gün arayla, 26 ve 28 Nisan’da yaptığı “aşı
sorunumuz yok”/”iki hafta aşı sorunumuz var” açıklamalarıyla belli oldu. Bu
işin en önemli olan kısmıydı sağlık.
Sonraki en önemli kısım ise elbette kapanma boyunca,
özellikle de kapalı kalacak ya da kendi kapalı kalmasa da kapanmadan fazlasıyla
etkilenecek olan işletmelerin nasıl ayakta kalacağıydı. Bunun için de bir gün
önce kısa çalışma uygulamasının Haziran sonuna kadar uzadığı açıklandı, ardından
da Mart’ta sona eren kira ve ciro desteklerinin Mayıs sonuna kadar devam
edeceği duyurusu geldi. Son dakika da yasaya eklenen ve 30 Nisan – 31 Mayıs
arasında ibra edilecek çeklerin “eğer karşılıksız ise arkasının yazılamayacağı
ve hukuki takibe koyulamayacağı” düzenlemesi, evlere şenlik bir özensizlikle “ibra
edilemez” şeklinde kanunlaşınca, Nisan’ın son günü ortalık, tahsildeki alacak
çekinin –üstelik hesapta müsaitken- neden tahsil edilemeyeceğini anlatmaya
çalışan bankacıların uygun kelimeleri bulma çabalarına karşı acımasızca(!) bir
daha anlattıran işletme yöneticilerinin şaşkın uğultularıyla kaynadı bir anda.
Ki o uğultunun ardında, tahsil edilemeyen çekler nedeniyle ödenemeyecek
maaşlar, alınamayacak hammadde ve malzemeler, karşılığı çıkmayacak çekler ve krediler
vardı. Birkaç saat boyunca 30 ile 50 milyar TL arası bir meblağın piyasada
dönmesi, şükür ki Ticaret Bakanının önce “yahu öyle değildi açıklamasıyla” ve
ardından Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ile aşıldı. Gerçi kanuna karşı tebliğ
olmazdı ama olmasını herkes isteyince ve herkes de spontane “olur bu olur”
deyince, oluverdi.
Kapanma sürecinin yöneteni içişleri bakanlığı da
plansızlıkta aşağı kalmadığını artarda yayınladığı genelgelerle ve
uygulamalarla ortaya koydu. Genelgede kısıtlamadan muaf olduğu ilan edilen
işyerleri, çalışanlar ve serbest çalışanlar önce sakince kendi planlarını
yapıyorlardı aslında. Ama bakanlık bu işe de el attı ve çalışma muafiyet izin
belgelerinin e-devletten alınacağını ilan etti. Söylenene göre e-devlet
sistemiyle SGK kayıtları entegre edilmişti ve işyerlerinin nace kodları iznin
verilip verilmemesinde belirleyici olacaktı. Açıklandığında “oh iyiymiş” diye
karşılanan ama hemen sonrasında tersi görülmeye başlanan sistemde ilk sorun
yaşayanlar, faaliyetleri itibariyle muaf olması gerekirken, aslında istatistiki
bir düzenlemeden ibaret nace kodlarını muaflar listesinde bulamayan firmalar
oldu. Orada da imdada SGK yetişti, başvuranların hatalı nace kodları vergi
levhalarında yer alan asıl nace kodlarıyla değiştirildi. Sonrasında ise
işletmeler için gerilimli bekleyiş başladı. 29 Nisan’da –önceki kısıtlama
günlerinde yaptıkları gibi- kendi yazdıkları yazıları çalışanlarına dağıtan
firmalar, bu yazıların Pazartesi’nden itibaren geçersiz olacağını ilan eden
İçişleri Bakanının uyarısıyla Pazartesi çalışanlarını e-devlet hesaplarından
muafiyet belgesi almaya yönlendirdi ama –değişen nace kodlarına rağmen- kimi
alabilirken kimi ya adres tespit edilemedi ya da işyeriniz muafiyet kapsamında
değil uyarısıyla karşılaştılar. Sonrasında Bakanlıktan yapılan ve gene
Bakanlıkça yayınlanmış görev formlarının ayın 7’si gecesine kadar geçerli
olacağı uyarısıyla bu kez de formları doldurup çalışanlarına dağıttılar ve
sistemin stabil hale gelip sorunun çözüleceği günü beklemeye başladılar.
Bugün 5 Mayıs Çarşamba. Bakanlığın verdiği süre 7’si gece
yarısı doluyor. Baştan beri sorun yaşayan çoğu firma için ise bekleyiş sürüyor.
Bugün ortalığa yayılan, “bakanlığın SGK’nın Mart 2021 datasıyla e-devlet
üzerinden muafiyet belgesi verdiği” eğer doğruysa, yani sistem Nisan ayında
yapılan işe girişleri, SGK işletme açılışlarını, nace kodu değişikliklerini vs.
aslında hiç görmüyorsa, sonunda belirsizliğin ortadan kalkmayacağı bir bekleyiş
de olabilir bu.
Bu arada bir sorunda İşkur tarafında ortaya çıktı. Hem kısa
çalışmada olan ve Nisan’da da devam eden, hem de muafiyet izin belgesini
alabilmek için nace kodu değiştiren işyerlerinin kısa çalışma ödemeleri, “şimdilik”
durduruldu. İşkur’dan gelen bilgi, nace kodu değişen işyerleri çalışanlarına
kısa çalışma ödemesinin yapılıp yapılmayacağına dair yanıt beklendiği şeklinde.
Tüm bunların ortaya koyduğu herhalde şu olur: Evet, ülkenin
ciddi bir dijital verisi var ama 1) bu verinin hatalı kısımları da var ve 2) bu
veriyi öyle iki günde bir yazılım entegrasyonuyla paşa paşa kullanırım diye bir
gerçeklik yok, yani altyapı henüz kusurlu ama üstyapı bunun farkında değil.
Oysa bu süreç örneğin, işyerlerinin beyanı ve hatta işveren
ve yetkili yöneticilerin e-devletlerinden yapacakları faaliyet beyanı ve SGK
altyapısından onaylanabilecek çalışan listeleri yüklemesi gibi bir sistemle çok
daha sorunsuz ve kayıtlı çözülebilir ve beyanların doğru olup olmadığı da
izlenebilirdi. Ama süreçlerin delege edilebileceği kurumsal altyapılar geliştirmek
gibi yapısal reformlara sıcak bakmayan, bunun yerine her ayrıntıyı en merkezi
bir şekilde tarif etmeyi “yöneticilik” olarak algılayan ya da bunun tercih
ediliyor olmasının hemen her zaman ortaya çıkan mantıki sonucu bizdeki kapanma
deneyiminde de ortaya çıkıyor. En tepedeki sorumlunun kimseye delege etmeden,
en “ince” ayrıntısına kadar tarif etmeye çalışarak ortaya koyduğu yöneticilik performansının
sonucu olarak süreç, doğrudan caddede sokakta kontrol yapan o en alttaki
görevlinin inisiyatifiyle yürüyebiliyor ancak.
0 Yorumlar