Video ekranlarından memleket manzaraları

Aslında hepimiz bir şekilde alışkınız gelişmelere ve çoğumuz da şaşırmıyoruz. Çünkü Hollywood filmlerinden ve eğer güncel gelişmelerle biraz ilgiliysek de our internet surfing, böyle işlerin olabildiğini biliyoruz.

Benim jenerasyonum İrangate’i bilir mesela; hani şu İran-Irak savaşında –görünürde İran’a karşı Irak’ı desteklerken- arka planda İran’a gizlice silah satıp parasıyla da Nikaragua’da solcu hükümete karşı savaşan kontr-gerillaları destekleyen ABD olayı. Ortaya çıkınca olayın planlayıcısı Yarbay North önce mahkum edilmiş, sonra Kongre’ye ifade verip dokunulmazlık kazanmıştı.

Daha içerden 6-7 Eylül olayları var mesela. Olayların yaşandığı 1955 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli Sabri Yirmibeşoğlu “bir Özel Harp işidir” demişti ama herhalde herkes ortada sadece resmi Özel Harp elemanlarının olmadığını, bir kısım gayri resmi çete organizasyonlarının da bir şekilde sürece dahil edilmiş olmasının gayet de olası olduğunu düşünüyordur.

Az daha yakına gelirsek, Susurluk kazası… Oradaki aktörlerin adı bugün de konuşuluyor nihayetinde, yani “devamlılık esastır” böyle bir şey olmamalı herhalde. Ya da Hrant Dink suikasti… Gelişimini incelerseniz güvercin tedirginliğinden fazlasını hissedeceğiniz kesin.

Sonrasına hiç bakmayalım… Ortalığı onca kasıp kavuran Ergenekon davaları… Ardından Fetö… Bir yerlerinde kumpas olduğu kesin ama öncesinde de post modern darbeler, site sayfasına gece yarısı koyuverilen “özde …” bildiriler…

Yanıtlanmamış soru, “neden?” Neden, yönetim kademelerinin içinde birileri birilerine kumpas kuruyor? Kumpaslardan önce ne oluyordu da kumpaslar oldu? Vs. vs.

Geçen okuduğum bir hikâye bence gayet iyi özetliyor meseleleri:

“Eski Çin’de bir köyün yakınında bir dağ varmış. Dağın içindeki mağarada bir ejderha yaşarmış. Köylüler ejderhanın şerrinden korktuklarından her yıl düzenli olarak ona hediyeler gönderirlermiş. Arada bir köyden bir yiğit delikanlı çıkar, ejderhayı yok edeceğini söyleyerek kılıcını alır gidermiş. Ama nice yiğitler gitmiş, dönen olmamış.

Gel zaman git zaman bütün yiğitlerden daha yiğit, namı bütün bölgeyi almış başka bir delikanlı çıkmış köyden. O da ejderhayı yok etmek için niyetlenmiş. Akrabaları, dostları onu bu işten vazgeçirmek için çok uğraşmışlar. Gidenlerin dönmediğini çok söylemişler. Ama nafile. Genç yiğit azığını ve kılıcını alıp yola çıkmış. Dağa varmış. Kısa bir araştırmadan sonra ejderhanın inini bulmuş ve kılıcını çekerek içeri girmiş. Bir müddet mağarada ilerledikten sonra karşısına korkunç ejderha çıkıvermiş. Genç soğukkanlılığını kaybetmemiş. Kılıcını olanca gücüyle ejderhaya indirmeye başlamış. Ejderhanın hamlelerini de ustalıkla savuşturmuş. Bu vuruşma kısa bir süre sonra ejderhanın ölümü ile sona ermiş.

Mağara gencin zafer çığlığı ile yankılanmış. Genç heyecan içinde ileri geçip mağarayı araştırmaya başlamış. Gözleri kamaştıran bir hazine bulmuş. Tabii etrafa saçılmış birçok kurbanın kemiğini de görmüş. Ancak bir şey dikkatini çekmiş. Bu kemiklerin arasında hiç insan kemiği yokmuş. Genç buna bir anlam verememiş. Öyle ya bunca yiğit bunca yıldır bu dağa ejderha ile karşılaşmaya gelir ama hiçbiri dönmezmiş. Ama ortadaki kemikler ancak hayvanlara ait olabilecek kadar büyükmüş. İşte ne olduysa o anda olmuş.

Genç birden titremeye başlamış. Kılıcı tutan eline baktığında dehşet içinde kaba tüylerin derisini kapladığını, tırnaklarının uzayıp sivrildiğini, dar gelen elbiselerinin parçalandığını görmüş. Bağırmak istemiş, ama ağzından korkunç bir homurtu çıkmış ve ejderhaya dönüşmüş.

Mağaradaki hazine, güç, ortaya çıkan kibirle, toplumsal çürüme, yozlaşmayla ‘kurtarıcıların’ canavarlaşması.”


Yani başa dönersek, şaşırmıyoruz!

Yorum Gönder

0 Yorumlar