“ABD’de TL korkusu!”(!) ya da Sapla Saman!

Ara ara bir kısım medyada yer bulan bir haber var, farklı versiyonlarla ama aynı temayla yayınlanıyor, genellikle de kamuoyunda “hükümet medyası” diye bilinenlerde. Özeti, başlıktaki gibi. Başlangıcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı, ülkeler arası ticarette ulusal para kullanılması çağrısına dayanıyor. Peki, bu mümkün mü? Hem teoride hem de pratikte mümkün ama mümkün olması, sonucun haberi yapanların muradını karşılayacağı anlamına gelmiyor.
Dış ticarette aslolan, hem ihraç eden hem de ithal edenin, satışa konu mal ya da hizmetin değerini ödemesi ya da alması. Bu değer de son tahlilde, satıcının, kendi ülke para birimiyle kazanması-kâr etmesiyle ölçülür. Yani karşılıklı iki para biriminin birbirlerine çevrimi önemlidir burada. Yani iki para biriminin birbiriyle kur değerlerinin, her iki para biriminin de kendi ülkelerindeki gerçek değerlerini karşılaması beklenir.
Konvertibl para birimlerinde bu değer dalgalı kurla piyasa da belirlenir ve bu değerin gerçek olduğu kabul edilir. Parası konvertibl olmayan ülkelerde ise iki ayrı değerleme oluşur, birisi ülke merkez bankası ya da parayla ilgili otoritesince belirlenen resmi kur, diğeri -aslında yasak olan- piyasaca belirlenen “karaborsa” kuru. Doğası gereği resmi kur, karaborsa kurundan düşük olur. Ulusal para birimleriyle ticaret yapmayı kararlaştıran iki ülkeden birinde para konvertibl değilde böyle iki kur varsa, para takasında hangi kurun alınacağı birinci soru olur çünkü her iki kur arasındaki fark, hangisinin seçildiğine göre alıcı ya da satıcı için ciddi bir arbitraj imkanı yaratır.
Diyelim, bu bir şekilde aşıldı ve iki ülke bir kurda anlaştılar, arbitraja karşı da önlemler aldılar. İki ülkenin kendi aralarında bir para takası yapmaları gerekir ki, her iki ülkede ki tüccarlar ihtiyaçları olan anlaşmalı ülke parasına ulaşabilsinler. Bu, teknik olarak her iki ülke merkez bankasının, diğer ülkenin ülkeye gelen parasının anlaşmalı değeri karşılığı kadar kendi ulusal para rezervini artırması demektir. Burada da ciddi bir hesap kitap yapmak gerekir, çünkü ticarete konu olacak olandan daha fazla rezerv para yaratmak ülke dengelerini bozucu etki yapabilir. Tabi birde her iki ülkenin gene dış ticaret portföyleri var; ülkelerin başka ülkelerle ticareti, ihraç ettikleri kimi mallarda kullanılan kimi malzemelerin başka ülkelerden ithal ediliyor olması, o ülkelerle hangi para birimini kullandıkları, ülkelerin ekonomik ve politik istikrar durumları, ülke para birimlerinin dünya piyasalarındaki itibarı vs.
Bu durumda en pratik seçenek, her iki ülke para biriminin, dünya genelinde kabul edilmiş bir rezerv birim üzerinden değerlenmesi. Konvertibl olmayan para biriminden kaynaklı arbitraj sorununun ortadan kalkması için en pratik seçenek de, dış ticaretin de o aynı uluslararası rezerv parayla yapılması, doğal sonuç oluyor.
Baktığımızda halen dünya ticaretinin rezerv parası Amerikan Doları.
IMF’nin son verileri, 2017’nin üçüncü çeyreğinde resmî döviz rezervlerinin %54’ünün Amerikan doları cinsinden tutulduğunu gösteriyor. Bir önceki yıla göre oranlarda %13’lük bir artış da sözkonusu; bu da demek oluyor ki ABD’nin bu alandaki konumu baskın olmakla kalmayıp bir artış da gösteriyor. Aynı dönemde, yani 2017’nin üçüncü çeyreğinde, döviz rezervlerinin sadece %1’i Çin para birimi reminbi/yuan cinsinden tutulmuş. Yine her üç yılda bir dövizle yapılan işlemlere ilişkin bir araştırma yapan Uluslararası Ödemeler Bankası, Aralık 2016’daki son yayınında, yuanın 2016’daki kambiyo işlemlerinde kullanım oranının %4 olduğunu ve bu haliyle Meksika pesosunun birazcık üstünde yer aldığını gösteriyor. Buna mukabil Amerikan dolarının kullanım oranı %88. (https://www.mepanews.com/dolarin-rezerv-para-vasfi-korunabilecek-mi-15212h.htm)
Peki, dolar rezerv para olmaktan çıkar mı? Çıkabilir. Dünya, dolar yerine kullanabileceği bir başka uluslararası rezerv birim bulunca.

Yorum Gönder

0 Yorumlar