Afrikalı Leo! İki kültür arasında bir kişi!

Önce Hasan el-Vezzan, Endülüs doğumlu ama ailesi o doğduktan sonra Fas’a göç etmiş. Fas kralının diplomatlarından olan amcasının yanında yetişip o da diplomat olmuş, Kralı adına (ve arada bölgedeki başka kralların adına da) diplomatik seyahatler yapmış, güneyde sahra altı Afrikasının kıyılarına, batıda Mısır ve Sudan’a kadar o dönem bilinen Afrika’nın hemen her yerine gitmiş. Sonra 1518’de korsanlarca esir edilip (eğitimli bir diplomat olduğu için) Papa’ya hediye edilmiş. Orada (belki esaretten kurtulmak belki de hayatını kurtarmak için) hıristiyan olup Givoanni Leone adını almış ama serbest kaldıktan sonra da Roma’da yaşamaya devam etmiş (belki evlenmiş, aile kurmuş). Sonra… Belki gene Afrika’ya dönmüş (burası kesin değil).
Tarihin bildik yazımları, aktaranın modern zaman taraflılığına göre değişir, tarafının meşruluğunu ve haklılığını siyah-beyaz netliğinde anlatabilmektir bu tarz tarih yazımlarının derdi ve öyle olduğu için de geçmişi de bir siyah beyaz tabloya yerleştirerek anlatır. Biz vardır orada bir de onlar, mutlak iyi ve doğru olanlar ve karşısında da mutlak kötü ve yanlış olanlar vs. vs. Hasan el-Vezzan ya da daha çok bilinen adıyla Afrikalı Leo gibiler, pek yer bulamazlar bu tarz anlatılarda, en fazla arada bir cümle içerisinde geçen bir “detay” olurlar.
Oysa o detaylar, toplumların hiç de siyah beyaz yaşamadıklarını, her daim diğerleriyle bir etkileşim içerisinde olduklarını, hep birşeyler verip birşeyler aldıklarını, etkilendiklerini ve zaman içerisinde değiştiklerini, yeni toplumlara giden yolun böyle döşendiğini anlatır bize.
Afrikalı Leo’da belki bunu yaşadı. Önce İslam coğrafyası içerisinde ama farklı mezheplerin farklı görüşlerini gördü, inceledi (bu arada fıkıh eğitimi almış bir fakih kendisi). Sonra hayat onu Akdeniz’in öte yanına ama tam karşıtı gördüğü Hıristiyan coğrafyanın içine atınca bu kez hem oradan bakma hem de ikisini karşılaştırma şansına (evet, bu bir şans!) sahip oldu. Böylece iki farklı kültürün o kadar da farklı olmadıklarını (ama gücü ellerinde tutanlarca farklılıklarının sürekli öne çıkarıldığını) fark etti belki. Belki aynı anda hem İslam coğrafyasında hem de Hıristiyan coğrafyada devam eden Makedonyalı İskender’in cehennemle dünya arasına insanları korumak için duvar ören peygamber olup olmadığı tartışması (Kur’an’da ve hadislerde Zulkarneyn olarak geçtiği söylenirmiş), belki de her iki tarafta da kendi tarafının kutsal cihan hakimiyeti hedefleri düşündürdü bunu. Belki de toplumların günlük yaşayışları, o günlük yaşayışlar içerisinde, hem İslam hem de Hıristiyan şeriatında aslında çok katı bir şekilde çekilen sınırların nasıl da gevşetildiğini görmüş, izlemiş olmasıdır bunun nedeni.
Ben (şimdilik) Natalie Zemon Davis’in Afrikalı Leo’sundan sonra yazıyorum bunları. Akademik çevrelerde uzun süredir bir inceleme konusu olmuş Afrikalı Leo ama daha geniş çevrelerce bilinmesi, Amin Maloof “Afrikalı Leo”yu yazınca olmuş. Kendisi de Lübnanlı Hıristiyan Arap toplumundan olan Maloof’un Afrikalı Leo’da kendisinden bir parça görmüş olması kuvvetle muhtemel.
Ama bu yazı şimdilik burada kalsın, Amin Maloof’un Afrikalı Leo’sunu okuyunca yeniden dönelim buna.

Yorum Gönder

0 Yorumlar