Etik Faydacı Özen!... Egoizmler!

Etik egoizm, insanın kişisel menfaatleri doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini ve başkalarının çıkarları ile ilgili bir yükümlülüğü olmadığını savunan görüştür. Bu yönüyle etik egoizm, normatif (insan kültürünün yarattığı kural ve yasalara uygun) bir teoridir. Yani nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyan bir teoridir. Öte yandan psikolojik egoizm, insan doğasıyla ilgili temel bir gerçeği açıklamayı amaçlar. Psikolojik egoizme göre; insan davranışlarının nedenleri incelendiğinde, en nihayetinde karşımıza çıkacak olan neden, eylemde bulunan kişinin bizzat kendi çıkarı olacaktır.

Bernard Mandeville (1670-1733) “The Fable of the Bees” ve Adam Smith (1723-1790) “Ulusların Zenginliği” adlı eserlerinde “insanın kendi menfaatleri için uğraşmasının aynı zamanda genel iyiliği sağlamanın da en iyi yolu” olacağı şeklinde etik egoizmle benzer kavramları savunmuşlardır. (Ancak Smith’in temel amacının toplumun refahını sağlamak olduğu, dolayısıyla etik egoizmi desteklemediği şeklinde bir karşı itiraz da vardır bu konuda.)

Etik egoizm iş dünyasının da yabancısı olmadığı bir kavram. “İş dünyasında sadece kendi çıkarını maksimize etme yaklaşımı çok doğal karşılanır. Adeta iş etiğinin ayrılmaz bir parçası gibi görülür. Çoğu kurum, çalışanlarıyla birlikte, sadece kendi çıkarını maksimize etmeye odaklanır.”[1]

Tam karşılığı değil ama ben etik egoizmin işyerlerinde çalışanlar arasında da farklı durumlarda ortaya çıkabildiğini düşünüyorum. Mesela “konfor alanı savunusu” böyle bir durum olabilir ya da mesaisini “kendi asıl işi” ile sınırlamadaki “aşırı” hassasiyet göstergeleri.

Yukardaki alıntıyı yaptığım Dr. İzel Levi Coşkun’da hemen sonrasında şöyle devam etmiş: “Bu odaklanma çabası  görece etik kabul edilse de aynı zamanda egoistlik içerir. (…) Sıkça karşılaştığımız boş vermek, üşenmek, ilgilenmemek gibi davranışların temelinde de bu etik egoizm bulunur. İş yapma sürecinde kendi işine gelen şeyi yapmak, karşındakini düşünmemek ve bu doğrultuda anlık çıkarını ya da sürülmekte olunan keyfin, yaratılabilecek potansiyel faydanın üzerinde tutulması doğrudan etik egoizme hizmet eder.

“Diğer yandan, etik egoizm yaklaşımıyla sadece kurumun ya da şahsın çıkarını gözeterek Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının gerçekleştirilebilmesi mümkün olmamaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ‘faydayı tek merkezde toplayan’ ve tüketime dayalı ekonomik modeli, ‘faydayı genele yayan’ ve doğa ve toplum dâhil tüm paydaşların birlikte yararlandığı bir modele dönüştürmektedir. Bu model tek taraflı etik egoizm yerine, davranışın sonucunda çoklu yarar sağlamayı amaçlayan faydacı etikle[2], bir karar alırken insan ilişkilerindeki özeni vurgulayan özen etiğini[3] birleştiren bir anlayış ortaya koymaktadır.”[4]

[1] Dr. İzel Levi Coşkun, Süreklilikten Sürdürülebilirliğe, s:56, 2021

[2] Jeremy Bentham tarafından ortaya atılan ve “en fazla insanın en fazla mutluluğu, doğru ve yanlışın ölçüsüdür" şeklinde özetlenebilecek kuram.

[3] Özen etiği, özen erdeminin ahlakı anlamada merkezi olduğuna inanmaktadır (Timmons, 2002, s. 282). Çoğu ahlaki teori adalet anlayışını kullanır. Benlik bir birey olarak kabul edilir ve birincil endişe, “bireysel çıkarları herkes için eşit saygıyı koruyacak şekilde korumaktır”. (Timmons, 2002, s. 283). Özen etiği ise, “ilişkinin, kişiyi ve başkalarını tanımladığı bir figür haline geldiği… (ve ahlaki kişinin) ihtiyaç algısına yanıt verdiği” bir özen anlayışı kullanır (Timmons, 2002, s. 283). (Kaynak linki)

[4] Dr. İzel Levi Coşkun, a.g.y.

Yorum Gönder

0 Yorumlar