Evinize giren pasta mı? Pastadan aldığınız pay mı?

Zenginliğin sosyal eleştirisini yaparken genel de zenginlikten en çok pay alan ilk yüzde 10’luk dilim ile en az pay alan yüzde 10’luk dilimi karşılaştırır, bu iki kesim arasındaki farkın artmasına ya da azalmasına bakarak gelir dağılımında ki adaletsizliğin arttığı ya da azaldığı şeklinde tespitlerde bulunuruz. Bu ciddi bir konudur, çünkü genel siyasal ve toplumsal yapımıza yönelik eleştirilerimize kaynak olur. İktidardaki partiyi bu yüzden başarılı ya da başarısız buluruz.[i]

Ana akım ekonomistler ise buna pek takılmaz, uçurumun artma sebebi genel verimsizlik olmadığı sürece bu durumu yaratan faktörlerin genel ekonomiye ve kesimlere sinyaller gönderdiğini ve çarkın her seferinde yeniden kurulduğunu söylerler. Örneğin kesimler arasındaki farkın artışı vasıflı-vasıfsız iş gücü farkına bağlanıyorsa bu durumun vasıfsız kesimleri (ya da onların çocuklarını) üniversite diploması almaya yönlendireceğini ya da girişimci yanlarını öne çıkartmaya teşvik edeceğini savunurlar. Buda son tahlilde beşeri sermayenin ve ona bağlı olarak zenginliğin/verimliliğin artışına neden olur yani “ekonomi teşvikle yürür, zengin olma hayali ise büyük bir teşviktir.”

Devamla, birçok ekonomiste göre herkes daha iyi yaşadığı sürece zengin ile yoksul arasındaki farkı önemsememeliyiz, başka bir deyişle asıl ilgilenmemiz gereken yoksulun ne kadar pasta alabildiğidir, “Bill Gates’e kıyasla ne kadar aldığı değil.”

Herşeye “genel pencereden” baktığımızda bu tespitler doğru olabilir, (bence öyledir). Ama insan hem toplumsal ve hem de kıskanç[ii] bir varlık olduğu için yaygın görüş tersini iddia etmekte:

“H.L. Mencken bir keresinde zengin bir adamın, bacanağından yılda yüz dolar daha fazla kazanan adam olduğunu söylemiş.”

“David Neumark ve Andrew Postlewaite bazı kadınların neden ev dışında çalışmayı tercih ederken diğerlerinin bunu yapmadığını anlama gayretiyle, Amerikalı kız kardeşlerden oluşan geniş bir örneği incelediler. Araştırmacılar tüm alışıldık açıklamaları –yerel işgücü piyasasındaki işsizlik, eğitimi ve iş deneyimi vs.- kontrol ederken, Mencken’in iğneleyici gözleimini destekleyen güçlü kanıtlar buldular: Örnekteki bir kadının ücretli bir iş arama olasılığı, kız kardeşinin kocası kendi kocasından daha fazla kazandığında dikkat çekici bir biçimde artıyordu.”

“Luxury Fever (Lüks Hastalığı) kitabının yazarı, Cornell’den ekonomist Robert Frank, nispi refahın –benim pastamın komşumunkine nazaran büyüklüğünün- aldığımız faydanın önemli bir belirleyicisi olduğuna dair inandırıcı bir gerekçe ortaya koymuştu. Dağıttığı ankette iki dünya arasında seçim yapılmasını istiyordu: A-Siz 110 bin dolar kazanırken, diğerleri 200 bin dolar kazanıyor. Ya da B- Siz 100 bin dolar kazanırken, diğerleri 85 bin dolar kazanıyor. Açıklama kısmında da ‘Gelir tutarlarınız reel alım gücünü temsil etmektedir’ diye de belirtiyor. Yani A dünyasını seçerseniz tüm harcamalarınızı B’ye göre yüzde 10 daha fazla yapabileceksiniz (pastadan aldığınız pay diğerlerine göre küçük olacak ama B’ye göre daha çok pasta alabileceksiniz.) B dünyasını seçtiğiniz takdirde aldığınız pasta diğerlerinden daha büyük olacak ama A’ya göre aslında yüzde 10 daha az pasta almış olacaksınız. (Ama gene de diğerlerinden daha zengin olacaksınız). Hangi senaryo sizi daha mutlu eder? Frank’ın bulgularına göre Amerikalılar’ın çoğunluğu B’yi seçiyordu.”

Evimize 10 dakika yürüme mesafesinde çalışırken ve hafta sonu gezmelerimizi de (daha az trafik ve daha az dolu otobüsler sayesinde) rahatlıkla toplu ulaşımla yapabilecekken, yılın aslında 200 günden fazlası kapımızda yatan bir otomobile senelerce neden aylık gelirimizin belki yarısını taksit diye ödüyoruz ki?

[i] Yazının genel konusu ve “”…”” alıntılar; Çıplak Ekonomi, Charles Wheelan, Pegasusi Mayıs 2015, İstanbul

[ii] Bunun sebepleri ayrı bir yazı konusu olabilir, ama genel olarak toplumun ilişkide olduğu küçük kesimi içerisinde dikkate alınmanın bir yolu olduğu kesin, yapacağımız tespitlerin büyük çoğunluğu bu kapıya çıkacaktır…

Yorum Gönder

0 Yorumlar