Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı Yeni Hayat’tı. Yayınlandığı zaman üzerinde kopan fırtınaya anlam verememiş, beğenmiş ve kendimce bir anlam çıkarmıştım. Yakınlarda, Türkiye’yi sarsan canlı bomba saldırılarının ardından sokaklardaki tedirginliği (ve elbette kendi tedirginliğimi de) hissedince, Yeni Hayat’ta kaza sırasında otobüsün camından gördüğü meleği bulmak için herşeyi bırakıp hayatını şehirlerarası yolculuklarda geçirmeye başlayan (ve en sonunda, çarpışmanın kaçınılmaz olduğu o anda yeniden görüp muradına eren) karakter gibi yaşadığımızı farkedince, Pamuk’un bu topraklarda yaşayan insanların ruh halini en iyi anlayanlardan biri olduğuna ikna oldum.
Kırmızı Saçlı Kadın’da da bu yargım değişmedi. Ne öfkesini öldürmeye kadar vardırabilecek baba-oğul karakterler eksik bu toplumda, ne de oğlunu, babasını öldürsün diye seneler içerisinde şartlandıran ama ne yaptığının belki farkında bile olmadığını rahatlıkla iddia edebilecek, kendisiyle asla yüzleşmeyecek kırmızı saçlı kadınlar maalesef eksik değil bu toplumda.
Romanı ilmihal gibi okunan yazar: Hekimoğlu İsmail - Serbestiyet
-
Hikâye ve roman gibi edebiyat türlerine Batılılaşma aracı olarak görüldüğü
için uzak duran geniş bir kesim, 1960’lı yılların sonunda bir romanı …
3 gün önce
0 Yorumlar