Kasım gündemi

dolar_yukseldiSon gelişmeler ürkütücü. Temmuz’dan önce de kötüleştiğine dair işaretlerin olduğu ekonomi, darbe girişimi sonrası iktidarın uygulamalarıyla faturayı kabartıyor.

Dramatik olduğunun farkındayım ama dün arkadaşlarla, birazda kara mizahla üzerinde uzlaştığımız tarif şöyleydi; “Selahattin Demirtaş tutuklanırsa USD 3,15 olur, HDP kapatılırsa 3,30, Cumhuriyet Gazetesi kapatılırsa 3,40 olur, sonrası tufan! Gelişmeler, “acaba iktidar ‘tufanı’ da göze aldı mı” diye sordurtuyor.

Perakende sektörünün çığlık atma eşiğine geldiği malum. Sektörün temel göstergesi ciro/kira oranında ciddi bozulmalar var. AVM yatırımcılarıyla yapılan görüşmeler sonuca ulaşmaktan uzak görünüyor –ki bu durum BMD’de yönetim değişikliğinin temel sebebi olarak gösteriliyor. Sektörün duayenlerinden Abdullah Kiğılı’nın “böyle giderse AVM’ler boşalır, bir daha da dolmaz” uyarısı da hala kulaklarda.

İktidarın da bu durumların farkında olduğu kesin ve birtakım tedbirler de almaya çalışıyor. Esas olarak iki ana eksende durumu kurtarmaya çalışıyor gibi görünüyorlar. Birisi mali disipline devam etme kararlarının sarsılmamasına uğraşıyorlar, ikincisi de iç tüketimi artırmaya dönük vergi affı, bankaları faiz düşürmeye yönelik baskılama vs. Bu arada yatırım oranlarının düşmesini de da mega projelerle inşaat sektörü üzerinden çözmeyi hedefledikleri anlaşılıyor.

Bunlar birbirine bağlı faktörler ama hepsi için doğrusal oranlı çarpanlar söz konusu değil. Örneğin mali disiplinin bozulmasını istemiyorlar çok doğru olarak ama vergi afları vs. ile de bütçede açık yaratıyorlar. Bu açığı kapatmak için bu kez bankaları faiz noktasında baskılıyorlar –ki krediler ucuzlasın ve yatırım yapmak kolaylaşsın, dolayısıyla hem piyasadaki canlanmayı bu sayede gene piyasa finanse etsin hem de bütçedeki açık fazla büyümeden yani mali disiplin çok da sarsılmadan kapansın- ama yükün esas sırtlayıcısı olmaları beklenen bankaların, bu yoğunlukta bir ekonomik sorunla başetme güçleri olup olmadığı sorusuna bir tür yanıt, mega projelerin finansmanında verilmişti aslında.

Mega projeler (yani Üçüncü Köprü, Avrasya Tüneli ve Gebze-İzmir Otoyolu gibi), esasında yap-işlet-devret modeliyle yapılıyor ve hükümette devasa projeleri devletin kasasından bir kuruş çıkmadan hayata geçirmekle öğünüyor ama arka planda hem kredi sağlayıcıların hem de yüklenici firmaların olası zararlarına karşı devlet garantisi verilmiş durumda.

Ekonomist Mustafa Sönmez, Al Monitor’da yeni yayınlanan yazısında verilen bu devlet (hazine) garantilerinin ekonomiye olası etkileriyle ilgili olarak zurnanın ‘zırt’ dediği yeri yazmış. Sönmez’in hatırlattığı nokta tüyleri diken diken edecek cinsten, diyor ki “bu projelerin kendilerini kurtarabilir hale geleceği ve hazine garantisine ihtiyaç duymayacağı nokta için temel kriter ekonominin yıllık yüzde 4-5 büyümeye devam etmesi. Bu olmazsa, bu projeler ekonomide birer kara deliğe dönüşecek”.

Demokratik standartları son derece düşük, ekonomide yapısal reformlarını bir türlü gerçekleştirememiş, üstelik dört bir yanında ve içinde 'savaş'la yaşan Türkiye'de, bu ve gelecek birkaç yılda böyle  bir büyüme bekleyen var mı?

Yorum Gönder

0 Yorumlar