‘Tarih’ okumak, ‘tarih’ yazmak!

tarih-590x295Tarih’in herkes için anlamı tek (geçmişte olmuş olaylar) ama çağrışımları farklı farklı. Kimi için gereksiz ve sıkıcı, kimi için bozkırda nal sesleri, kimine göre egemenlerin romansı / ezenlerin ezilenler üzerindeki tahakkümünün aracı, kimilerine göreyse… “anlatılan senin hikâyen”…

Her ne çağrıştırırsa çağrıştırsın, ne tarih okuması bitiyor ne de tarih yazımı.

Bunun iki nedeni var sanırım! Birincisi, her dönemin genel kabulleri, yaygın kültür yapısından dolayı farklılıklar gösteriyor ve öyle olunca da her dönemin tarihteki olaylara bakışı, yargısı farklı olabiliyor. (Romalıların kölelerle ilgili vakıalarını 1800’lerin Amerikası’nda güney eyaletlerinde yaşarken okuduğunuzu düşünün bir, bir de şimdi okuduğunuzu). Birkaç kuşak önce gayet “doğal” karşılanan ve hatta günün pratiği içerisinde faydalanılan tarih bilgileri, bugün lanetlenen dönemlere ait artık.

İkincisi, hala bırakılamamış bir ‘alışkanlık’. İnsanlar ‘köksüz’ olmayı hazmedemiyor, o yüzden hep bugünkü kendine tarihten kökler bulmaya çabalıyor, (bu sayede kendini toplumsallaştırıyor, toplum tarafından kabul görüyor). Bunun için de dönüp, tarihi yeniden yazıyor.

O yüzden hemen her tarih yazımının tam ortasında, aslında bugünün tarifi var sanki.

Yorum Gönder

0 Yorumlar