2017: Fırsat yılı olur mu?

Çok bilinen ve sık sık tekrarlanan bir klişedir, kriz zamanları aynı zamanda fırsat zamanlarıdır diye. Gene çok bilinen ama daha az kullanılan bir klişe de “kriz de kayıp yoktur, sermayenin el değiştirmesi vardır” der. İkisi de doğru, ikisi de yerine göre, rota çizici de olabilir sinirden deli edici de.

Aslında kriz kadar ve belki ondan daha çok krize nasıl yakalandığınız önemli. Döviz krediniz varsa krizde kredi borcunuz artmış olur, döviz stoğunuz varsa ve ödemeleriniz de vadeliyse, bu sizin için iyi bir şey olabilir. Ya da kriz dönemi pazar daralırken stokla yakalandıysanız, kötü, sezonluk stokla yakalandıysanız, daha da kötü, vs. vs.

Diyelim bir ürüne para yatırdınız, normal şartlarda ürünü belli bir zaman diliminde satıp elde ettiğiniz gelirle hem ürün girdi bedellerini hem de diğer giderlerinizi ödeyip bir miktarda kar edeceksiniz. Derken kriz ortamı oluştu, pazar daraldı, ürünün bir kısmını satamadınız ama borçların da ödenmesi gerekiyor. Bu ortamda kredi maliyeti de yüksek olacağından mecburen elde kalan ürünü maliyetinde altında satıp borçlarınızı ödüyorsunuz. İşte kriz, sizi karınızdan vazgeçmeye hatta belki bir miktarda öz sermayeden tüketmeye götürürken sizin maliyetinizin altına sattığınız ürün bir başkasının fırsatı oldu, yani sizin sermayeniz ucuz yollu el değiştirdi.

Faal şirketler, kendi piyasası içerisinde belli bir ölçeği de yakalamışsa ve kriz zamanlarını da düşünen bir finansman stratejisi izliyorlarsa, varlıklarının bir bölümünü nakit olarak tutmaya bakarlar, günün sonunda zarar bile etseler bunu yaparlar. Çünkü nakit, hareket serbestisi demektir. Ve kasadaki o nakit, zarar kapatmak için değildir (bu en son ve “tasfiye” seçeneğidir), kriz zamanında ve borcu öteleyebildiği oranda sermayeyi kendine ve ucuza transfer edebilmek içindir, yani “fırsat!”

Bir süredir en çok konuştuğumuz konulardan biri şirketlerin döviz borç yükümlülükleri. Hükümet bunun farkında ve tedbir almaya çalışıyor (bunun için bankalara daha fazla kaydi para yaratabilecekleri düzenlemeler getiriyor). Şirketler de yeni yatırımlar olabilir mi diye fırsatlara bakıyorlar. Ama tabi bu kadar teorik basitlikte değil hiçbir şey. Buraya kadar ki genel tanımlamaları tüm etkileyenleri ile birlikte dünya ölçeğinde düşünün, işte oyun alanının karmaşıklığı.

Peki, 2017’de en çok nelere dikkat etmeli! Bugünden bakarsak herhalde şöyle sıralayabiliriz:
• Terör ve iç savaşlar: Coğrafyamız maalesef bu anlamda üretim sıkıntısı çekmiyor. Suriye’deki son (Rusya ve İran’la) mutabakat olumlu görünse de sonuca ve zamanlamaya ilişkin hüküm vermeye engel çok fazla aktör/faktör/değişken var ve hükümetin bugüne kadar ki izlediği ama tutturamadığı (ve 2016’da fazlasıyla içimizi yakan) stratejilerin geri dönüşü de hemen bitecek gibi görünmüyor.
• Batı’da aşırı sağ ve korumacı hareketlerin yükselişi: Bir süredir devam ediyor ve bir yandan ekonomik durgunluk bir yandan da mülteciler üzerinden yeni yükseliş zeminleri bulma sıkıntısı da yok. Gelişmiş ülkenin vatandaşı, bugüne kadar sahip olduğu imkan ve rahatlık elinden gidecek diye korkuyor ve kim bunu korurum derse ona yönelebilecek bir ruh halinde. Söylemeye gerek yok, bunun faturası hepimize. (Zamanında Tobin vergisi önerisine bile “Marksist” yaftası vurup karşı çıkanların anlamadığı şeyin şimdi gerçek olma ihtimali var!)
• Trump: Bunu tam olarak nereye koymak gerektiği konusunda daha uzun süre tartışırız gibi geliyor. Bir yandan korumacı eğilimin Amerikan versiyonu gibi duruyor, bir yandan da yirmi yıldır reel ekonomiyi baskılayan finansal piyasaların karşısında reel ekonominin çığlığı gibi. (Bizde de Erdoğan, son konuşmasında reel ekonomiye vurgu yaptı). Bu zamana kadar olmuş olanların bir sonucu olduğu kesin ama nasıl bir başlangıca işaret ediyor, orası karışık (ve korkutucu)
• FED ve faizler: Bunca yıldır ucuza dağıttığı dolarları geri çağıracağı kesin gibi görünüyor ama bunu hangi hızla yapacağı önemli. Yellen bunu çok hızlanmadan yapmaktan yana gibi ama Trump’ın belki de en çok etkileyeceği konu da bu olabilir.
• Petrol ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar: En son ABD’de, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar petrol, kömür vs. ile enerji elde etmeye dönük yatırımları geçti. Avrupa’da da yenilenebilir enerji yatırımları ya öne geçti ya da arayı sürekli kapatan bir ivmeyle devam ediyor. Abartısız bir şekilde söyleyebiliriz ki bunlar, geleceğimiz. Sürdürülebilir bir dünyanın olmazsa olmazı. Ama bunun yanında fosil yakıtları gitgide daha çok öne çıkaran Çin, Hindistan, Türkiye gibi ülkeler de var. Yani daha uzun bir süre medeniyetimiz petrol ve çelik üzerinde yükselmeye devam edecek. Yani buralardaki dalgalanmalar halen önemli.
• Tabi bunların hepsiyle beraber ve aynı anda, Türkiye’deki siyasal dalgalanmalar. Devam eden Anayasa görüşmeleri bile dövizi yukarı zıplattı, daha bunun Meclis’te sonuçlanması var, referandumu var, sonrası var!...

Ciddi fırsatlara gebe ama çok zor bir yıl olacak!

Yorum Gönder

0 Yorumlar