Sosyal bilimlerin pek çok alanına özel ilgim var. Üzerine çok okuduğumdan olsa gerek, kimi yazarları ve yazılarını “farklı” bulurum. Farkı da “bilgiden” ileri gelir, daha doğrusu o yazıyı yazdıran motivasyonda “bilginin” ilk sırada mı yoksa ikinci sırada mı olduğundan.
Örneğin sosyolojiyi ele alalım. Bir disiplin olarak sosyoloji, en başta önyargısız yaklaşabilmeyi, anlayabilmeyi gerektirir. Bakılan topluluğun ya da topluluk bireylerinin davranış kalıplarının o toplumun ortak hayatındaki yerlerini, etkilerini anlamak için gereklidir bunlar. Bu ise üzerine çok ciddi çalışmalar yapmakla mümkün. Ama motivasyon asıl olarak bir disiplin olarak sosyoloji merakından değil de örneğin (biz de çok olduğunu düşünüyorum) ideolojik/siyasal aidiyetlerden geliyorsa ortaya çıkan yazılarda maalesef pek çok nüansın göz ardı edildiği, birbirini besleyen/etkileyen o fasit dairelerin tanımlanamadığı ya da kabaca çizilip geçiştirildiği, sonuçta da daha önceden yazılmış/söylenmiş (ve sonrasında yeniden ve yeniden yazılıp söylenecek) olanın bir kez dahasından öteye geçemeyebiliyor.
Bu yüzden “ters köşe” dediğim yazıları özellikle seviyorum. Ters köşe demem de şundan; biz insanlar, karşımıza çıkan her olguyu uzun uzadıya analiz etmiyoruz –ki günlük yoğunluğumuz içerisinde buna zamanımızda yok. Bunun yerine bir şekilde “bildiğimiz doğrularla” bakıyor ve karar veriyoruz (çoğu durumda bunun farkında bile olmadan, bilinçaltımızla). İşte “ters köşe” yazılar, ben de tam da bunu kıran yazılar, öylesine nüanslar aktarıyorlar ki, “bildiğim doğrularla” bakmamı bir anda engelleyiveriyorlar, başka türlü de bakılabileceğini deyim yerindeyse bir ışık gibi kafamın içine çakıveriyorlar.
Bu yazılar ve kitaplar benim güzide parçalarım. (Blogumun altındaki favori kitapları birazda böyle seçiyorum.)
Claude Lêvi-Strauss, Hepimiz Yamyamız; işte bu yüzden o listeye girdi (ve Noel Baba’nın çektikleri’ne de ilham oldu ama Strauss’un yazısı apayrı bir hazine.)
“Claude Lévi-Strauss gibi, "uzaktan bakma"yı tercih ettiğini açıklamış bir antropolog, günlük bir gazeteye yazı yazacak olsaydı ortaya nasıl bir toplam çıkardı? Bu sorunun cevabını temsil ediyor Hepimiz Yamyamız: Lévi-Strauss'un 1989-2000 yılları arasında İtalyan La Repubblica gazetesine yazdığı yazılardan oluşuyor esasen. Yeri geldiğinde "deli dana" hastalığı veya Lady Diana'nın ölümü gibi güncel konulardan hareket eden bu yazılarda, bir yandan antropolojinin ana temaları ele alınıyor, bir yandan da modernliğin getirdiği "yeni" sorunlara daha geniş bir perspektiften bakışlar geliştiriliyor. Lévi-Strauss'un duru bir dille kaleme aldığı konular arasında ilerleme ve ilkellik, mitik düşünce ve ensest yasağı üzerine görüşler, aile ve akrabalık ilişkileri, toplu yaşamın kökeni ve kadın cinselliği hakkındaki biyolojik spekülasyonlar üzerine eleştirel notlar, Noel kutlamalarının yaygınlaşmasının nedenleri veya yamyamlığın Batı'ya ait bir fantazi olup olmadığı gibi sorular, Poussin'in bir tablosu ile Amerika yerlilerinin mitosları arasındaki tematik ilişki yer alıyor.” (Arka kapak yazısı)
Botlar sevginiz için rekabete girerse ne olacak?
-
Demokrasi bir diyalogdur. İşlevi ve varlığını sürdürebilmesi mevcut bilgi
teknolojilerine bağlıdır. Tarihin büyük bir bölümünde, milyonlarca insanın …
14 saat önce
0 Yorumlar