Okumuyoruz (kesin bilgi)

Yazıyla pek bir aramız olmadığını keşfettim. Tabi bunu keşfedince okumayla da pek ilgimiz olmadığını da keşfetmiş oldum. (Bu durumda yazıyla aramızın olmama sebebini de keşfetmiş olabilirim, nihayetinde okunmayacaksa neden yazılsın ki!)

Aslında bir tek ben keşfetmemiş olabilirim. Başkaları da keşfetmiş olmalı ki, istatistik hesaplamaları bile yapmışlar. Mesela “ABD’de bir kişi yılda 9 kitap okurken, İsviçreli 10, Fransız 7, Japon ise bir yılda 25 kitap okurmuş. (Abartmasalar olmazdı.)

Bizim oransa %0,01, yani 10 yılda bir kitap. (Herhalde haftalık okuma miktarımız, yazının başından başladıysak, bu cümlede filan bitmediyse de bitmek üzeredir. Kalanı da haftaya artık.)

Bu arada TÜİK istatistiklerine göre günlük okuma süremiz 1 dakikaymış. (Satılan kitap/tüm nüfus/toplam zaman). Zaten kitap okumak ihtiyaç listemizin de 235. sırasındaymış.

Dünyanın en az kitap okuyan toplumlarından biri olarak internette geçirdiğimiz zaman ise günde 3 saat. (En çok porno araması yapanlar arasında da yerimiz üst sıralarda bu arada. Yani periscope’da Brezilyalı hatun kişinin yayınında bile Türkçe yazışmalı muhabbet ortamı olabiliyorsa ya da elin Ukraynalısı sırf yayınına izleyici çekmek için Türkçe “göğüsler” yazıyorsa, bir sebebi var.)

Velhasıl okuma olmayınca yazma da olmuyor işte, (biliyorum başta da söylemiştim.)

Ciddi ciddi okuyup yazıyorsan, zaten marjinalsin. Kimseye söyleyemezsin. Yeri geldiğinde göğsünü gere gere “ben okumayı sevmiyorum” diyen tanıdıklarımızı faraza sosyal medya hesaplarımızdan silmeye filan kalksak, listemiz cücük kadar kalır. (Silmeyin tabi, bu sadece örnek.) Okuduğumuzu söylesek, bir daha bizi hayat boyu ciddiye almazlar.

Yani yazıyorsak da kendimize işte. Hiç olmazsa sabah herkes uyurken, kendi kendimizle tartışalım diye. (Biraz abartmış olabilirim.)

Yorum Gönder

0 Yorumlar