Ak Parti Seçmeninin “Kazanıyoruz” Duygusu

Ak Parti’ye ve Erdoğan’a muhalif olanların, yayınlanan onca yazı ve makalelere ve günlük konuşmalara yansıyan ortak duygusu, “ülkede bu kadar olumsuz ve (doğrudan iktidar kaynaklı uygulamalara atıfla) “insanı insanlığından utandıracak” gelişme varken, muhafazakâr seçmenin nasıl oluyor da hala Erdoğan’ı (ve Ak Parti’yi) desteklemeye devam ettiğini” soruyor.

Elbette bunda, toplumu ayıran bölünmüşlüklerle beslenen milliyetçi, biat kültürlü yapının etkisi oldukça belirleyici. Ama bence daha temel de, Cumhuriyetin kuruluş sacayaklarının baştan merkez dışı kıldığı kitlelerin (Kürtler, Aleviler, Muhafazakârlar), psikolojisi halen baskın olmaya devam ediyor ve bu paragrafın ilk cümlesindeki “bölünmüşlük”le beslenme hali de bu psikolojik zemine oturuyor.[i] Bu ikisinin güncel hayatta halen devam ediyor olmasının, Ak Parti seçmeninde yarattığı duygu hali ise herhalde “kazanmaya devam ediyoruz” ile “kaybedersek kazandıklarımızı da kaybederiz” arasında bir yerlerde dolaşıyor olsa gerek.

Dün türbanı “siyasal simge” diye reddedenlerin bugün geldiği nokta, “AVM’lerde mescit olur mu!” diyenlerin bugün geldiği nokta (kabullenme hali), iktidarın yakın ilgisi ve kollamasıyla da olsa kamusal hayatın hemen her alanında muhafazakâr / inançsal giyim kuşam yaşam tarzlarının boy gösteriyor olması vs. örnekler, bu örneklere karşı muhalefetin “tümden red”den “ılımlı red”de (ya da “ılımlı kabul”e) gelmesi, muhafazakâr seçmenin halen “kazanıyoruz, kazanmaya devam ediyoruz” algısını pekiştirmekte.

Ne kastettiğimi nasıl anlatırım diye düşünürken aklıma tarihteki bir başka “kaos dönemi (ya da geçiş dönemi)” anısı geldi. Devrim zamanları Rusya’sının Bolşevik Parti lideri Lenin, polisçe arandığı bir dönemde bir süre parti üyesi bir işçinin evinde saklanır. Bir yandan da dışarıda yığınsal grevler yaşanmaktadır. Bir akşam yemeğe oturduklarında ev sahibi işçi eline aldığı ekmeğe bakarak şöyle der, “bak artık ekmeği daha beyaz yapmaya başladılar, çünkü savaşmaya başladık ve bizden korkuyorlar, bu sayede artık beyaz ekmek yiyebiliyoruz.”

Bu yalın ifade, (kendi ifadeleriyle) o güne dek ekmeğin bırakın rengini, yokluğunun bile farkına varmamış, üzerine düşünmemiş Lenin için, devrimle günlük hayatın içiçe geçtiği örneklerden biridir ve sonrasında yazı ve konuşmalarında da bu ilişki üzerine sık sık söz söyleyecektir.[ii]

[i] Bunun daha ne kadar süreceği konusunda çeşitli tahminler yapılabilir. Genel tarihin özellikle son yüz yıllık ve iki dünya savaşı görmüş kısmı, serbest piyasa ülkelerinde gelişen ekonomiyle birlikte serpilen ve genişleyen orta sınıfın, bu bölünmüşlük psikolojisindeki sert ve çatışmacı unsurları törpülediğini ortaya koyuyor. Ama öte yandan yapılmış ve kolaylıkla ulaşılabilir türdeki onlarca araştırma da, birey insanın kişilik yapısının, kişinin hayatı boyunca birkaç kez ciddi dönüşüm geçirebildiğini ama bunun da gene çevre koşullarıyla sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve koşullar bozulma yoluna giderse, değişen kişilik yapısının hızla ilk haline dönebildiğini de düşündürüyor.

[ii] Kastım, iki durumu aynı “devrimci” çizgide çakıştırmak değil elbette. Siyasal yelpazenin karşıt uçlarında olabilirler ancak. Ama siyasal kapışma halleriyle (iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasal unsurların tüm alanlardaki konumlanışları ve sözlü-sözsüz ne yapacaklarına ilişkin vaatleri anlamında), günlük yaşam bağlantılarına yönelik açıklayıcı bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Yorum Gönder

0 Yorumlar