Bir binanız var, daha doğrusu boş bir arsayı aldınız ve üzerine bir bina yaptınız. Binanızın, “amaçlarınıza uygun olabilmesi için” öncelikli dikkat çekici olmasını istiyorsunuz. Bunun için binayı boyamanız lazım.
İletişimin hızı, etkileşimin boyutunu ve derecesini belirler. Geleneksel topluluk yapımızdan başlarsak şöyle bir özet geçebiliriz:
Osmanlı döneminde Müslüman toplumun ticaretle uğraşması hoş karşılanmazmış, ticaret genel olarak gayri Müslimlerin işi olarak görülürmüş ve gayri Müslimlerde şehrin belirli bölgelerinde toplanırmış ağırlıkla ve bu durumda doğal olarak ticari faaliyetlerde şehrin belirli bölgelerinde yürütülürmüş.
Müslüman toplumun şehirde konumlanışı ise saray ve saraya mensup önde gelenlerin etrafında olurmuş. Yani bir Osmanlı paşasının konağı ve o konağın çalışanları ile başlayıp, konağın ihtiyaçlarını görenlerle genişleyen, konağın etrafında oluşan sokaklar ve mahalleler. Etkileşim bu zincirin halkaları şeklinde devam edermiş.
Sonradan, cumhuriyet döneminde Adnan Menderes, küçük Amerika olma hayalini seslendirirken, bu geleneksel yapıyı da dâhil ederek “her mahallede bir milyoner” şeklinde tariflemiş.
Bugünkü toplum yapımızda halen bu geleneksellikten izler taşır. Ama eskisinden farklı olarak mahalleler artık sadece bu ilişkiler temelinde oluşmuyor. Araya ekonomik yoklukla ya da yeni ideallerle beslenen göçler, uzun savaş ve çatışmalardan kaynaklı ölümlerin beslediği bölünmeler, sol tandanslı düşünce ve hareketlerin getirdiği “zenginlerin aslında birer artı değer sömürücüsü oldukları” düşüncesinin yaygın etkileri vs. girdi. Şehirleşme artarken yanında bireyselleşmeyi, internetin yaygınlaşması da bireylerin sosyal ilişki ve etkileşimlerinde çarpıcı değişimleri getirdi.
Markanın var olabilmesi için temel koşul, toplum içi etkileşimlerde kendi varlığını sürdürebileceği, “kendi için olumlu olacak” bir şekilde konumlanarak o etkileşimlere dâhil olabilmesinden geçiyor.
Markanın, marka kimliğiyle kendine alan açabilmesi ve yükselebilmesi, eskiden büyük oranda ürünle bağlantılıydı ki bu bir yandan ürünün kalitesiyle olurken bir yandan da ürünün bulunabilmesiydi. Şimdi içinde bulunduğumuz zamanlardaysa ürünü, her kaliteden ve bol miktarda mevcut.
Bu yüzden bugün bir markanın var olabilmesi ve yükselebilmesi, belki de üründen de daha çok markanın misyonuyla, sosyal vaadiyle, temsil ya da idealize ettiği hayat/tarz seslendirmesiyle ve tüm bunların entelektüel çağrışımlarıyla yakından ilgili.
Şimdi, baştaki örneğe dönersek; bugün o binayı boyamak için, sadece o binanın göze hoş/dikkat çekici hale gelmesi sizi başarıya götürmeyebilir. Sadece bu yöntemle, sadece boyadığınız o tek binayı güzel görecek müşterilerden alacağınız parayla, binayı boyayacak çalışanların parasını ödeyemeyebilirsiniz.
Bugün, binanın boyanırken, çevre binaların, müşterilerin ve çalışanların binalarının da boyanmasını ve tüm boyamaların birbirleriyle bir kontrast yakalamasını da hedeflemeniz gerekiyor olabilir.
0 Yorumlar