Danıştay’a Göre Kur Farkında KDV “Tarifsiz Vergi”


Çok fazla yasa/mevzuat dili kullanmadan bahsedesim geldi bu konudan. Malum, kurlarda bir “sabaha kadar dans” hali var bu aralar ve düne kadar TL satış yapan B2B firmalar da dümeni “dövizli satışa” kırmakta. Yani ‘kur farkı’, muhasebeyle iştigal edenler için “hit” konulardan.

On yılı aşkın süredir alım-satıma konu işlemlerde kur farkları, KDV dahil faturalanıyor. 3065 sayılı KDV kanununa dönük çıkarılan 105 sayılı tebliğ, kur farkını “vade farkı” olarak tanımlamakta çünkü. Ama yakın zamanda Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu aldığı içtihat kararıyla kur farkının vade farkı sayılamayacağına ve matraha ilave edilemeyeceğine “hükmetti”. Biraz bu kararı incelemek istiyorum çünkü Türkiye’de vergi kavramına dönük bir tartışmayı da içerisinde barındırıyor.

Öncelikle dava 01/05/2014’te yürürlüğe giren KDV Genel Uygulama Tebliği’nin A-Matrah başlığı altında düzenlenmiş 5.3 maddesi ile B-Oran başlığı altında düzenlenmiş “1.2.2” maddeleriyle getirilen düzenlemenin iptali istemiyle açılmış. Bu iki madde de “teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehte kur farkı için faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oran uygulanmak suretiyle katma değer vergisi hesaplanır. Bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı oluşması halinde, kur farkı tutarı üzerinden alıcı tarafından, teslim ve hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir” denilerek kur farkının KDV açısından işleyişi açıklanmakta.

Danıştay 4. Daire’nin davaya ilişkin red kararı vermesi üzerine davacı taraf, [i]“kur farkının KDV Kanunun 24. Maddesinde belirtilenlere benzer nitelikte olmadığının kanunun sistematiğinden ve gerekçesinden anlaşılabileceği, vade farkı ve faizin, mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişiye her zaman artı bir değer sağladığı, dövizli işlemler sonrasında ise mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bir bedel elde edilmesi mümkün olmayıp, döviz kurunun düşmesi halinde tersi bir durumun da oluşabileceği, kanunda ender görülen işlemlerin matraha dahil edileceği açıkça belirtilmesine rağmen kur farklarının bunlar arasında sayılmamış olmasının yasa koyucunun bilinçli bir tercihi olduğunu gösterdiği, kurun değişmesi halinde taraflar arasındaki sözleşme ile belirlenen bedele ek bir tutarın ilave edilmesinin sözleşme serbestisine aykırı düştüğü, 24’üncü maddede “gibi” ifadesinin kullanılması verginin kanuniliği ile hukuki belirlilik ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden sözü edilen maddenin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu, Danıştayın Dairelerince farklı yönde karar verilmesinin adil yargılama hakkının ihlaline yol açtığı, KDV Kanununun matraha dahil olan unsurları düzenleyen maddelerinde düzenleme yapma konusunda davalı idareye bir yetki verilmediği, verginin kanuniliği ilkesi uyarınca yetki verilmesinin de hukuken mümkün bulunmadığı” gerekçeleriyle kararın bozulmasını istiyor. Davalı taraf konumundaki Maliye Bakanlığı ise özet olarak Danıştay 4. Dairenin (red) kararının yerinde olduğunu belirterek temyiz isteminin reddinin gerektiğini savunuyor.[ii]

Davacı ve Davalı’nın iddia ve savunmasının ardından karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, mealen, kur farkındaki KDV’nin kanun koyucu tarafından tanımlanmamış bir vergi olduğunu, davalının buna yetkisi olmadığını ve hukuken olma ihtimalinin de bulunmadığını belirterek Danıştay 4. Dairenin kararının bozulmasına karar veriyor.

Karar oy çokluğu ile alınıyor ama kararla birlikte yayınlanan karşı oy gerekçelerinde de ilginç vurgular var. Örneğin bir karşı oy gerekçesi şöyle:

“Katma Değer Vergisi Kanununda matraha dahil unsurlar hakkında düzenleme yapma konusunda Maliye Bakanlığına verilmiş bir yetkinin bulunmaması nedeniyle Tebliğin dava konusu edilen kısmının yetki yönünden hukuka aykırı olduğundan davanın reddi yolunda verilen Daire kararının bu nedenle bozulması gerektiği oyu ile kararın gerekçesine katılmıyorum.”

Bir diğer karşı oyun gerekçesi:

“Davacı tarafından, KDV kanunun matraha dahil olan unsurlara ilişkin maddelerinde, Tebliğin iptali istenen maddelerinde yer alan konularla ilgili düzenleme yapma konusunda, davalı idareye verilmiş bir yetkinin bulunmadığı, verginin yasallığı ilkesi uyarınca yetki verilmesinin de hukuken mümkün olmadığı ileri sürülmesine rağmen, Dördüncü Daire tarafından bu konuda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, davanın reddi yolunda karar verildiği anlaşılmıştır. Açıklanan nedenle, Anayasa’nın 73’üncü maddesi ve verginin yasallığı ilkesi dikkate alınarak, Maliye Bakanlığının, Tebliğin dava konusu edilen düzenlemesini yapma yetkisinin incelenip değerlendirilmesi suretiyle karar verilmek üzere, Daire kararının bozulması gerektiği oyu ile, kararın gerekçesine katılmıyorum.”

Yani Dava Daireleri Kurulu, KDV kanununda kur farkının tanımlanmamış olmasından hareketle 4. Dairenin kararının bozulmasına karar verirken, birinci karşı oy gerekçesi “Tebliğin hukuka aykırı görülmesi” gerektiğine vurgu yaparken, ikinci karşı oy gerekçesi de “Maliye Bakanlığının yetkilerinin incelenmesi gerektiğini” öne çıkarıyor.

Şimdi ne olur kısmı çok net değil! Mahkemeler, Dava Daireleri Kurullarının verdiği içtihat kararlarına genelde uyarlar ama ille de uyacaklar diye bir mecburiyet yok. Belirsizliğin ortadan kalkması adına Maliye Bakanlığı yeni bir tebliğ yayınlayabilir ki, beklenen de bu. Ama ortada böylesi bir içtihat kararı varken, kur farkından KDV hesaplamayan mükellefe de bir şey denmez herhalde.



[i] Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Karar No: 2017/506
[ii]Vurgular bana ait.

Yorum Gönder

0 Yorumlar