AVM’ler, Perakende, Dövizli Kira Sözleşmeleri


"Bu yazıda perakende, marka ve mağazalara ilişkin aktarım ve yorumlar ağırlıklı olarak hazır giyim perakendesine yöneliktir."

AVM’lerin perakendenin organize hale gelmesinde, zincirleşmesinde ve kayıt altına alınmasında ciddi katkıları olduğu şüphesiz. Bunun tüketici tarafındaki yansıması ise modanın sokağı renklendirmesi ile –görecelide olsa- hemen her gelir grubu için ulaşılabilir kalitedeki artış oldu. [i]

AVM’lerin, bu olumlu katkılarının yanında, olumlu ya da olumsuz değerlendirmesi tartışılması gereken kimi başka etkileri de oldu! Bunları da kısaca şöyle sıralayabiliriz:  

a) AVM’ler geleneksel alışveriş kültürünü etkiledi ve büyük oranda da değiştirdi. Deftere taksit yapılan, veresiye yazdırılan esnaf yerine kredi kartına taksit yapan mağazalar geldi. İmkanlar büyüdü ama geleneksel esnafla kurulabilen sıcak ilişki yok olmaya yüz tuttu.
      
      b) AVM’ler yeni zamanların kamusal alanları haline geldi, şehirlerin eski meydanları, insanların sosyalleştiği o eski kamusal alan özelliklerini gitgide yitirmeye başladılar.
  
      c)  Türkiye’de inşaat sektörüyle beraber büyüyen AVM sektörü, ucuz ve kolay bulunduğu dönemde bol miktarda temin ettiği kredilerle büyürken, kendi karlılığını ve roi’sinide döviz üzerinden hazırladığı sözleşmelerle kiracılarına havale etti. Buda kiraların zamanla yükselmesiyle bu yüksek kiraları ödeyebilecek markaların daha çok yayılmasını sağlarken piyasaya yeni markaların girmesini ve hele yeni markaların oluşmasını baştan zorlaştıran bir paradoksu besledi.

Son şıkkın üzerinden gidersek, bu durum zaman içerisinde geleneksel perakendenin yüzde 3-3,5 arası kabul ettiği ciro/kira oranının yüksek cirolu markalar için yüzde 8’e, daha mütevazı olanlar içinse işlerin iyi zamanında bile yüzde 13-15 oranlarında kabul görmesine yol açtı ki bununda anlamı -özellikle hazır giyim perakendesine yönelik söylersek- kâr/zararın bıçak sırtında ve sürdürülebilirlik koşullarının olumsuz etkilere fazlasıyla açık olmasıdır. Yani kısmen açarsak, iç tüketimde oluşabilecek birkaç puanlık daralma, kimi lokasyonlarda herhangi bir nedenle (önünde inşaat, yakında başka AVM açılması vs.) ortaya çıkabilecek müşterinin el ayak çekmesi durumu, ciro/kira oranını yukarıya çekecek bir döviz kuru dalgalanması vs.’nin önce mütevazi olanlarını ama çok bekletmeden de yüzlerce mağazası olan markaları da bir anda ciddi ödeme sıkıntılarına sokması hep yüksek ihtimal dahilindeydi. Yani şimdi olmakta olan!

Aslında durumun epeydir farkında olan firmalar özellikle son iki yıldır bir yandan verimlilik çalışmalarıyla bir yandan da AVM’lerle görüşerek nefes alma imkanlarını artırmaya çabaladılar. Döviz kurunda son birkaç ayda görülen sıçramalar olmasaydı, önemli bir kısmı için bu süreç başarılı da sayılabilirdi ama geçen yılla kıyaslandığında yüzde 70’lik döviz kuru artışı herkes için alabileceği nefesi fazlasıyla azalttı.

Hükümet de durumun farkındaydı –ki o yüzden seçimi erkene aldılar- bir yandan özellikle inşaatla besledikleri iç tüketimi ve sosyal yardımlar ve özellikle yerel yönetimlerde hemen tüm işlerin emek yoğun taşeronlara devriyle uyguladıkları keynesyen politikayı sürdürmelerini sağlayacağını umdukları dev inşaat projelerini son bir umut devreye almaya çalıştılar ama yapamayınca bu kez doğrudan KHK’larla piyasayı mali disiplin altına almaya yöneldiler. İhracat bedelinin 180 günde yurda getirilip TL’ye çevrilmesi ile dövizli kiralama sözleşmelerinin 30 gün içerisinde TL sözleşmeler haline getirilmesi, biraz da panikle alınmış olması muhtemel, bu tip kararlardır.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi 13 Eylül’de yayınlanmış olmasına ve sürenin bitimine şurada 10 gün kalmış olmasına rağmen ortada dişe dokunur bir dövizden TL’ye çevrilmiş sözleşmenin olmaması, ihracatı domine eden otomotiv ile iç tüketimi forse eden inşaatın yatırım alanı AVM yatırımcılarının “TL’ye geçişi destekleriz elbette ama…” diye başlayarak kurdukları cümleler, o değişimin bir yanında döviz kredi verenler olarak bulunan bankalarda bulunmadan çok da kolay olamayacağını[ii], bankalarınsa kendi Sendikasyonlarını çevirme derdi içerisindeyken birde böyle bir desteğe sıcak bakamayacaklarını[iii]gösteriyor. Nitekim hükümet de bunun farkına vardı ve "Bakanlıkça istisna tutulacak hallerin kapsamı belirlenirken, döviz cinsinden girdi maliyetler veya yükümlülükler değerlendirmeye alınacak hususların başında geliyor. Örneğin, 32 sayılı Karar'ın döviz kredilerinin kullanımını düzenleyen 17 ve 17/A maddeleri uyarınca herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın döviz kredisi kullanabilen ve dolayısıyla döviz cinsinden yükümlülük altına giren Türkiye'de yerleşik kişilerin yaptığı sözleşmeler, bu kapsamda dikkate alınacak. Bu itibarla, söz konusu düzenlemeye ilişkin kapsam, ekonomik faaliyeti sıkıntıya sokmayacak şekilde, ilgili kamu kurumlarımızın ve diğer paydaşların görüşleri de dikkate alınarak en kısa süre içerisinde belirlenecek ve Bakanlık tarafından duyurulacak."[iv] Açıklamasıyla aslında dövizli sözleşmelerin TL’ye çevrilmeyebileceğini ortaya koymuş oldu.

Şimdi ne olacak sorusunun cevabı gizemini korumaya devam ediyor ama 10 gün sonunda ortaya çıkacak yanıtın traji-komik olacağının emareleri de artıyor. Onları da kısaca örnekleyip yazıya –şimdilik- noktayı koyayım:
·       
           *  Döviz kredi borcu olan AVM’ler yeni sözleşme yapmaya yanaşmaz, iş mahkemede o da olmazsa Tahkim’de biter.
·         * Sözleşmeyi değiştirmeye razı olan AVM’nin günlük kur+yüzde 25’lik teklifine perakendeci yanaşmaz, iş mahkeme de biter.
·         * Bankalar devreye sokulur, dövizli kredi borçları TL’ye çevrilir, uluslararası raiting kuruluşları bankaların kredi görünümünü biraz daha aşağı çeker, kredi maliyetleri biraz daha artar…
·         * 

Yorum Gönder

0 Yorumlar