Dünyada uzun bir geçmişi olan, Türkiye’de ise meslek mensupları arasında bilinme oranı yüksek ama uygulama alanı “henüz” bulunmayan bir muhasebe dalı, adli muhasebe.
Adli muhasebe üzerine birçok tanım olmakla birlikte “yargıya intikal etmiş ya da henüz yargıya intikal etmemiş fakat hukuksal bir anlaşmazlığa neden olacak olan bir tahkikata, bilhassa konunun büyük bölümünün muhasebe ile ilgili olduğu hukuksal anlaşmazlıklarda, sorgulama ve analiz yöntemlerinden yararlanarak gerçeğin ortaya çıkarılmasına yardımcı olacak kanıtları raporlamayı[i]” içeren muhasebe dalı, kısa ama yeterli bir tanım olacaktır.
Terimi ilk ortaya koyan 1946 yılında Maurice Peloubet olmuş. Orjinali “Forensic Accounting”, burada “Forensic” terimi “Mahkemeye ait” anlamına gelmekte. Terimin tanımı da, “bir muhasebecinin bir hukuk mahkemesine sunulabilecek bilgileri temin etmek için finansal bilgi, teknoloji ve teknikler kullanmasını” içeriyor. Yani, “Forensic Accounting” Adli Muhasebe olarak çevrilirse, uygulayan için de Adli Muhasebeci denebilir. Modugu ve Anyaduba’da Adli muhasebenin, dolandırıcılığa karşı evrimleşmiş bir muhasebe kolu olarak algılanabileceğine vurgu yapıyorlar.[ii]
Adli muhasebenin çalışma tarzı olarak en çok karşılaştırıldığı ve karıştırıldığı alan denetim. Ancak adli muhasebeciler açısından denetimin önemlilik, yanlış beyanlar için kabul edilebilirlik eşiği, örneklem yoluyla inceleme gibi yöntemleri çoğu zaman geçerli değil. Bir zaman dilimindeki tüm kayıtlar incelenir.[iii]
Adli muhasebecilerin en çok kullandığı araçlardan bir tanesi Donald Cressey’in sahtekârlık üçgeni, bir sahtekârlık (ya da dolandırıcılığın) gerçekleşmesi durumunda mevcut olması gereken üç özelliği; fırsat, mantığa bürünme ve baskıyı gözetmeyi öne çıkarmaktadır. Bir adli muhasebeci, bu üç özelliğin söz konusu olduğunu hissederse, dolandırıcılık tespiti yapılması kolaylaşmaktadır.[iv]
Amerika’da 1817 yılında mafyanın muhasebecisi olarak tanınan Meyer Sefton davasında ilk kez bir muhasebecinin bilirkişi olarak yer alması, adli muhasebenin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu davanın da prestijiyle bir alan olarak ortaya çıkmaya başlayan adli muhasebe, zirve vakalarından birisini de Al Capone’in muhasebe hesapları üzerine topladıkları bilgilerle dava açılmasını sağlayarak yapmış. Bir başka popüler örnek ise Beatles üyesi Paul Mc Cartney’in 2008’deki boşanma davasında, adli muhasebeciler tarafından İsviçre’deki banka hesaplarını inceleyerek muhasebe kayıtlarında görünmeyen kasalarına ve kayıt dışı hamili tahvillerine ulaşmaları olmuş.
Dünyada özellikle Kanada ve ABD’de bir geçmişi olan ve ABD’de denetim şirketlerinin de sınıfta kaldığı Enron benzeri skandalların ardından federal hükümet tarafından çıkarılan yasalarla kurumsallaşan bir dal olarak Adli Muhasebeye ilişkin Deniz tarafından yapılan araştırma, Türkiye’de de özellikle meslek mensupları arasında hem bilinirlik hem de ihtiyaç olarak görüldüğünü ama bu bilinirliğin karşılığının gerek üniversite ve eğitim camiasında, gerekse de devlet/hükümet nezdinde olmadığını ortaya koyuyor. Bu konuda belki de tek çalışma iSMMMo tarafından gerçekleştirilmiş olan yedi aylık bir programla gerçekleştirilen “bağımsız adli muhasebe uzmanlığı programı” olmuş.
Bu “ilgisizliğin” nedenlerine ilişkin farklı yorumlar yapılabilir elbette ama kanaatim odur ki, piyasa işleyişinin yapısal reformlarla desteklenmediği devletlerde Adli muhasebe dalının gelişmesi pek kolay olacakmış gibi durmuyor. Belki daha doğrusu, adli muhasebenin de yapısal reformların işlerlik kazanmasını sağlama yollarından önemli bir tanesi olduğunun farkına varmak.
[i] Terzi & Gülten, 2014, akt. Tuğba Deniz
[ii]Modugu&Anyaduba, 2013, akt. Tuğba Deniz
[iii]Saçaklı, 2011, akt. Tuğba Deniz
[iv] A.g.y.
0 Yorumlar