Her deprem sonrası sorulan iki soru var bu topraklarda; ilki,
beklenen İstanbul depremi ne zaman? İkincisi, yıllardır toplanan deprem
paraları nerede? Birbiriyle bağlantılı iki soru bunlar. Çünkü deprem nereyi vurursa
vursun kaybedilen canlar canımızı yakar ama İstanbul’u vuracak bir deprem, çok
ama çok yakar. Çünkü 1999 depreminde bunu yaşadık. Enlemesine dünyanın belki de
en geniş alanına yayılan bu şehir ve etrafına devletin günler sonra gelebilmesiyle
yaşadık. Yılların plansızlığı ile hep aynı aksa toplanmış sanayinin birkaç
dakika da durma noktasına gelmesiyle yaşadık. Sürekli nüfus alan bir bölgede “nasılsa
alıcısı bulunur” denilerek yapılan ve ülkenin her yanındaki emsallerinden daha
pahalıya da satılan koca koca binaların kâğıttan kuleler gibi yıkılıp
gittiklerini görerek yaşadık. Ve elbette, devletin yeniden ayağa kalkmak için
saldığı ve o sırada kimseye yanlış gelmeyen yeni vergilerle yaşadık.
1999 depremlerinin hemen sonrasında yeni vergilerin
çıkarılması kimseye yanlış gelmedi ama yıllar geçip de beklenen depremlere
hazırlık anlamında dişe dokunur bir şey yapılmamış olması artık pek çok insana
yanlış geliyor. O yüzden de insanlar soruyor, “deprem vergileri nerede? Nereye
harcandı bu paralar?”
Oysa bu, yanlış bir soru. Çünkü aslında ortada bir deprem
vergisi de yok, haliyle olmayan verginin hesabı da. 1999 17 Ağustos ve 12 Kasım
depremlerinden sonra devletin saldığı vergilerin gerekçesi “bütçe açığını
kapatmak” idi. Bunların içinde bizim “deprem vergisi” diye bildiğimiz, önce süreli
çıkarılması planlanan, 31 Temmuz 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5228
sayılı Kanun ile 6102 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39’uncu maddesine
eklenerek de sürekli alınmasına başlanan, Özel İletişim Vergisi. Hani şu
telefon, internet ve tv yayın faturalarına yüzde 7,5 olarak ilave edilen vergi.
Bu verginin çıkarıldığı günden bu yana devlete ne kadarlık bir gelir sağladığı,
Hazine’nin yıllık hesaplarından bakılabilir. Ben bakmadım ama bakanlar 70
milyar TL’nin üzerinde olduğunu yazıyorlar. Bu işin “gelir” kısmı. Bir de “harcama”
kısmı var.
Modern bütçe ilkeleri arasında halen geçerliliğini
koruyanlardan birisi “birlik” ilkesi yani “belirli gelirlerin belirli giderlere
tahsis edilmemesi” ilkesidir. Bizde de Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından
itibaren kabul gören bu ilkeye (1 Ocak 2006’da uygulanmaya başlanan 5018 sayılı
kanunun 13/g maddesinde de ayniyle yer verilmiştir) göre, çeşitli adlarla
toplanan vergiler ortak bir havuza aktarılır ve o havuzdan kabul edilmiş Bütçe
Kanununa uygun şekilde harcanır.
Yani “deprem paraları nerede” sorusunun yanıtı, “devletin
harcama yaptığı her yerde ve şeyde” olabilir. Mesela, yap-işlet modeliyle
yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Osman Gazi Köprüsü için verilen geçiş
garantilerinin eksik kalanları ödenmiştir. Mesela devlet kurumları adına
yapılan koca koca binalar için harcanmıştır vs. Soru yanlış, öyle olunca
varılacak yer de yanlış. Doğru soru, 1999 depremlerinden bu yana, üstelik yeni
vergilerde salmışken, neden bütçeye beklenen büyük depremlere hazırlanmayı
sağlayacak harcama kalemleri koymadınız? Koyduğunuz kadarını da neden
yapmadınız? Olur.
Yani asıl mesele, bu ülkenin insanlarının, devletin harcama
planlarını gerçekten bilmesi, o harcama planlarının uzun vadeli ama gerekli
yapısal dönüşümleri destekleyecek biçimde planlanmasını istemesi ve bunu da
takip etmesidir.
0 Yorumlar