Aslında “Deprem Vergisi” Yok

Pandeminin yarattığı apokaliptik ortamda zaten gözümüzü açamazken, İzmir depremine uyandık. Ben bunu yazarken can kaybı 92, yaralı sayısı 994’tü. Başka türlüsüne güç yetmediğinden sayılarla ifade edilen, her biri başkalarının da hayatlarına dokunan, baba-anne-çocuk-kardeş-arkadaş-kanka-...

Her deprem sonrası sorulan iki soru var bu topraklarda; ilki, beklenen İstanbul depremi ne zaman? İkincisi, yıllardır toplanan deprem paraları nerede? Birbiriyle bağlantılı iki soru bunlar. Çünkü deprem nereyi vurursa vursun kaybedilen canlar canımızı yakar ama İstanbul’u vuracak bir deprem, çok ama çok yakar. Çünkü 1999 depreminde bunu yaşadık. Enlemesine dünyanın belki de en geniş alanına yayılan bu şehir ve etrafına devletin günler sonra gelebilmesiyle yaşadık. Yılların plansızlığı ile hep aynı aksa toplanmış sanayinin birkaç dakika da durma noktasına gelmesiyle yaşadık. Sürekli nüfus alan bir bölgede “nasılsa alıcısı bulunur” denilerek yapılan ve ülkenin her yanındaki emsallerinden daha pahalıya da satılan koca koca binaların kâğıttan kuleler gibi yıkılıp gittiklerini görerek yaşadık. Ve elbette, devletin yeniden ayağa kalkmak için saldığı ve o sırada kimseye yanlış gelmeyen yeni vergilerle yaşadık.

1999 depremlerinin hemen sonrasında yeni vergilerin çıkarılması kimseye yanlış gelmedi ama yıllar geçip de beklenen depremlere hazırlık anlamında dişe dokunur bir şey yapılmamış olması artık pek çok insana yanlış geliyor. O yüzden de insanlar soruyor, “deprem vergileri nerede? Nereye harcandı bu paralar?”

Oysa bu, yanlış bir soru. Çünkü aslında ortada bir deprem vergisi de yok, haliyle olmayan verginin hesabı da. 1999 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra devletin saldığı vergilerin gerekçesi “bütçe açığını kapatmak” idi. Bunların içinde bizim “deprem vergisi” diye bildiğimiz, önce süreli çıkarılması planlanan, 31 Temmuz 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5228 sayılı Kanun ile 6102 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39’uncu maddesine eklenerek de sürekli alınmasına başlanan, Özel İletişim Vergisi. Hani şu telefon, internet ve tv yayın faturalarına yüzde 7,5 olarak ilave edilen vergi. Bu verginin çıkarıldığı günden bu yana devlete ne kadarlık bir gelir sağladığı, Hazine’nin yıllık hesaplarından bakılabilir. Ben bakmadım ama bakanlar 70 milyar TL’nin üzerinde olduğunu yazıyorlar. Bu işin “gelir” kısmı. Bir de “harcama” kısmı var.

Modern bütçe ilkeleri arasında halen geçerliliğini koruyanlardan birisi “birlik” ilkesi yani “belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi” ilkesidir. Bizde de Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından itibaren kabul gören bu ilkeye (1 Ocak 2006’da uygulanmaya başlanan 5018 sayılı kanunun 13/g maddesinde de ayniyle yer verilmiştir) göre, çeşitli adlarla toplanan vergiler ortak bir havuza aktarılır ve o havuzdan kabul edilmiş Bütçe Kanununa uygun şekilde harcanır.

Yani “deprem paraları nerede” sorusunun yanıtı, “devletin harcama yaptığı her yerde ve şeyde” olabilir. Mesela, yap-işlet modeliyle yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Osman Gazi Köprüsü için verilen geçiş garantilerinin eksik kalanları ödenmiştir. Mesela devlet kurumları adına yapılan koca koca binalar için harcanmıştır vs. Soru yanlış, öyle olunca varılacak yer de yanlış. Doğru soru, 1999 depremlerinden bu yana, üstelik yeni vergilerde salmışken, neden bütçeye beklenen büyük depremlere hazırlanmayı sağlayacak harcama kalemleri koymadınız? Koyduğunuz kadarını da neden yapmadınız? Olur.

Yani asıl mesele, bu ülkenin insanlarının, devletin harcama planlarını gerçekten bilmesi, o harcama planlarının uzun vadeli ama gerekli yapısal dönüşümleri destekleyecek biçimde planlanmasını istemesi ve bunu da takip etmesidir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar