Merkeziyetçilik Anomalisi Olarak Belirsizlik

Devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin merkezileşmesi ancak sanayi çağında mümkün olabilmiş ve modern devlet de bu sayede varlık kazanabilmiştir. Ve ancak bu merkezi modern devlet aygıtı sayesinde toplumlar son iki yüz yıldaki inanılmaz sıçramalarını gerçekleştirebilmişlerdir.

Bu tabi hem bitmemiş, sürekli devam eden bir değişim süreci hem de her yerde eşit gelişmeyen, farklılıklar taşıyan ve farklı sonuçları da an be an üreten bir süreç. Bizi örneklersek, bir dönemin çok güçlü bölgesel hegemon gücü olan ama zaman içerisinde yönetimini değişimle uyumlu kılamadığı için gelişmeyi kaçıran bir imparatorlukken, başka türlü olamadığından, o imparatorluğu tasfiye ederek sanayi toplumuna geçen bir devlete dönüştük. Yeni devletimizde de iyi yapılan işler kadar başarısız olan ve hatta kötü yapılan uygulamalarda oldu. Buna güncelliğin içerisinde bir örnek bulmak istersek de; zaten sorunlu olan merkezi devlet/yönetim yapımızın, kuvvetler ayrılığını da örseleyen aşırı merkezi yönetim yapısına evrilmiş olmasını gösterebiliriz. Son birkaç günün iki sıcak örneği bu durumun nasıl olumsuz sonuçlara yol verebildiğini yeterince açıklıyor aslında:

İlki, Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifası. Hiçbir yanıyla normal bir istifa olmadığı ortada. Bakan istifasını sosyal medyadan duyuruyor, ardından 24 saat boyunca bu istifa ne yalanlanıyor ne de doğrulanıyor. Bu, neresinden bakarsanız varolan bir krizin dışa vurmasıdır ama bundan daha da olumsuz kısmı, aşırı merkezileşmiş yönetim yapısında, titleslerine bakınca yönetim ekibi içerisinde olduğu düşünülen hiç kimsenin konuşamamış, değerlendirememiş, konuşmaktan imtina etmiş ve bunu sadece merkezin en ortasına bırakmış olmalarıdır. Bu tav(ırsızlığ)ın altını çizdiği şey, merkezi yönetim yapısının tamamen bürokratlaştığı ve Weber’in tanımlamasına uygun şekilde, ikbalini en merkeze bağlamış olmalarına gayet uygun ve rasyonel bir duruş sergiledikleridir.

İkincisi, İstanbul Hıfzısıhha Kurulu’nun geçtiğimiz hafta ortası duyurduğu, İstanbul’da yeni mesai uygulama düzenlemesi içerisinde geçen yeni mesai saatleri ve özellikle sanayi kesimi için duyurulan 07.00-16:00 uygulaması. Uygulamanın önce sadece bu iki saat arası için duyurulması ve daha fazla bilgi almak için Valiliği arayanlara da bu saat aralığı dışında açık işyeri olursa ceza uygulanacağının söylenmesi; tepkiler üzerine de Cuma akşam 20:00’da, işbaşı saati 07:00 olmak kaydıyla bitiş saatinin belirlenmesinin şirketlerin kararında olacağının açıklanması ama buna ilişkin gene daha fazla bilgi edinmek için arayanlara ise basın açıklamasında duyurulan yeni düzenlemenin henüz karar olarak tebliğ edilmediği, dolayısıyla 07:00-16:00 uygulamasının devam ettiğinin söylenmesi…

İstanbul Valiliği geçen hafta ortası bir basın açıklamasıyla yeni mesai uygulamasını duyururken meslek odaları, sendikalar vs. tarafların temsilcileriyle görüşerek kararın alındığını söylemişti. Ancak duyurulan kararın detaysızlığı, ya yapıldığı söylenen görüşmelerin pek de ifade edildiği kadar katılımcı yapılmadığını ortaya koyuyor. Öyle olunca da, ilk örneğin altını çizdiği olgu, burada da ortaya çıkıyor. Yapılmasına niyet edilen, merkezden karar olarak çıktıktan sonra bir kez, uygulayıcılarına gelene kadar ciddi şekilde deforme oluyor, amacı gitgide geri plana çekiliyor, geriye de sadece bir uygulama talimatı kalıyor. Buradan umulan sonucun çıkmayacağını, yanlış başlangıçlarla ancak ve ancak, ulaşılması hedeflenenin tam zıddına varılabileceğini şimdiden söylemek kehanet değildir.

Son birkaç günün –ama milyonların hayatını etkileyen- bu iki örneğinin anlattığı ise en dramatik olanı, aşırı merkeziyetçi yönetimin eninde sonunda yönetim mekanizmasının boşalmasına yol açacağı ve geriye kalanın sadece bir anomali olacağı…

Yorum Gönder

0 Yorumlar