Aktifleştirme, sabit kıymet ya da stok (ilk madde malzeme,
yardımcı malzeme veya ticari mal) alımları, faizli yabancı kaynakla (örneğin
banka kredisi) yapılıyorsa, oluşan faiz yükünün gider yazılmayıp sabit kıymet
ya da stokun maliyetine ilave edilmesi işlemidir. Bu işlem kısmen zorunlu
kısmen ise tercihe bırakılmıştır. VUK, firma sabit kıymet yatırımı yapıyorsa ve
bu yatırımı da banka kredisi ile finanse ediyorsa, ilk yıl ödeyeceği faiz
miktarını aktifleştirmeyi zorunlu tutuyor. Daha sonraki yıllarda oluşan faiz
giderlerini aktifleştirmek ise firmanın tercihine kalmış, aktifleştirebilir ya
da dönemlerinde giderleştirebilir.
Aynı şekilde stok alımları için katlanılan faiz giderlerini
de firma dilerse stok maliyetlerine ilave etmek suretiyle aktifleştirebilir ya
da döneminde gider yazabilir.
Faiz giderinin finansman gideri olarak işlenmesi, firma
için daha çok gider – daha az kâr – daha az vergi demek. Aktifleştirilmesinin
ise bunun tersi olarak vergi dezavantajı ama aynı zamanda dönen varlıklarının
daha çok, kârlılığının daha yüksek görünmesi gibi sonuçları var. Ama bu, bir
yanıyla VUK’un yol verdiği “yasal” bir bilanço makyajıdır. Kredi verenlerce pek
tasvip edilmez, onlar faiz giderlerinin “finansman gideri” olarak giderleşmesi ve
stoklarında olması gereken piyasa alım bedelleri ile bilançoda yer almasını
isterler ve siz aktifleştirme işlemi yapmış olsanız bile, onlar gene de
bildiklerini okurlar. Bunu da şöyle yaparlar:
Cari dönem ve önceki döneme göre ortalama kısa vadeli banka
kredi tutarını hesaplarlar, sonrada piyasadaki faiz oranıyla bu kredi tutarı
için firmanın ödemiş olması gereken faiz giderini “tahmin” ederler. Ondan
sonrada Gelir Tablosundaki finansman giderlerinin tutarına şöyle bir bakarlar.
Eğer “tahmin” ettikleri faiz giderinden çok düşük bir finansman gideri
görürlerse, firmanın aktifleştirme yapmış olduğunu anlamış olurlar.
Stoklardan bahsetmişken, tabi birde işin belgesiz satış
boyutu var. Burada da firma, satışa konu stoğu da belgesiz aldıysa mali
tablolara bir şey yansımaz, tüm alım satım “paralel evrende” gerçekleşmiş olur.
Ama fiiliyatta her zaman bu olmaz. Alımlar faturalı olur ve stoklar hesabına
girer. Firma, belgesiz sattığı ama kayıtlarından düşemediği ama fiilen de
olmadığı için yeniden alma ihtiyacı duyduğu stoğun finansmanı için kayıtlarında
bir nakit mevcudu oluşturma gerekliliği gibi absürd bir yumurta-tavuk
denklemiyle karşı karşıya kalır. Eh, bu denklemsi düğümü çözecek filozofik
bakış açılarına da firmanın takati ol(a)mayacağından, düğümü çözsün diye
İskender’in kılıcı aranır ama onun yerine Ortaklar Hesabı bulunur. Hatta uzun
vadeli Ortaklara Borçlar hesabı bulunur ki, firmanın net işletme sermayesi
düşük görünmesin.
Ama masanın karşı tarafındaki bankacı da elbette işinde
iyidir. O da döner, firma üretim firmasıysa hammaddenin stokta bekleme
süresini; firma ticaret firmasıysa da ticari mamulün stokta bekleme süresini,
stok devir hızlarını filan tespit eder. Firmanın beyan ettiği ortalama stok
devir hızı, bilanço ortalama stok devir hızından düşük çıkarsa, aradaki fark
kadar problemli stok olduğuna, aynı dönemde ortaklara da borç görünüyorsa da,
faturasız satış yapıldığına ikna olunur. Sonrası hep tekrarladığımız ritüellere
uygun; ortada problemli (bozuk, hatalı, satılamayan) stok varsa, stoklardan ve
öz kaynaklardan düşülür. Faturasız satış varsa stoklardan ve ortaklara
borçlardan düşülür. Aktifleştirme yapıldıysa stoklardan ve öz kaynaklardan
düşülür, ilaveten finansman giderine eklenir ve kâr yeniden hesaplanır.
***
Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım hesaplarında maliyetler
aktif, hak edişler pasif kalemlerdirler. Sektörel niteliklerinden dolayı
yaptıkları projeler tamamlanmadıysa Gelir Tablosunda hasılat ve kârda görülmez.
Kredi verenler için riski yüksek sektördür.
Bankacı, yıllara sâri işler yapan firmaları incelerken mali
tablolarından çok bitmiş işler ve devam eden işler listelerini inceler. Bitmiş
işlerde hak edişlerin maliyetlerden yüksek olup olmadığı, planlanan süreden
daha uzun sürede tamamlanmış işler ve bunların tutar karşılıklarının liste
tutarına oranı; devam eden işlerin projelere uygun devam edip etmediği
öncelikli bakılan kısımlardandır.
***
Leasing ile edinilen sabit kıymetler, hukuki niteliği “kiralama”
olmasına rağmen Duran Varlıklarda izlenir ve amortismana tabidir.
***
Firmanın menkul kıymetler hesabında iştirakleri ya da bağlı
ortaklıkları varsa, bunlarında mali verileri inceleme konusu olacaktır. Ayrıca
tüm firmaların konsolide tabloları da istenir ve hazırlanır.
***
Diğer Mali Duran Varlıklarda yüksek tutar varsa mahiyeti
sorgulanır ve ilgisiz bulunursa eksiltmeler yapılır.
***
Arazi, Arsa ve Binalar hesaplarında varsa bakiyeler
incelenir, üzerlerinde haciz olup olmadığına bakılır.
Şirkete kayıtlı olmayan bina ya da aşırı yüksek değerli
satışa konu olmuş gayrimenkuller, bankacınız için ilgi çekici(!) olacaktır.
Devam eden yüksek tutarlı yatırım varsa bankacınız onu da
yerinde görmek isteyebilir çünkü bazen şirket ortağına ödenen bedeller dikkat
çekmesin diye Ortaklardan Alacaklar hesabı yerine Devam Eden Yatırımlar
Hesaplarına işlenebilmektedir.
***
Amortisman ayırıp vergi indirimi yapabilecekken ayırmayan
firmanın kredi ihtiyacı nedeniyle aktiflerini yüksek göstermek için bunu
yaptığı düşünülebilir.
***
Özel maliyetlerde görülen yüksek bakiyeler dikkat çeker ve
mahiyetleri sorgulanır.
***
Kimi durumlarda firmalar, aslında sorunlu olan ya da
sorunlu olmasa da vadesi uzamış Ticari Alacak tutarlarını daha az göstermek
için hem alacaklı oldukları firmayla hem de bir faktöring firmasıyla anlaşarak
komisyon karşılığı alacaklarını faktöringden tahsil edebiliyorlar. Ancak
buradaki püf noktası, faktöringle anlaşmanın kabulü rücu yani anlaşma vadesinde
borçlu firma ödemezse faktöringin alacağını işlem yapan fşirmadan alacağı
şeklinde olması. Bu işlem normalde Ticari Alacak tutarını azaltırken aynı anda
Diğer Finansal Borçları da yükseltmeli ama firmamız bazen muhasebe kaydında bu
Diğer Finansal Borçlar ayağını “unutabiliyor”. Ama sorun yok, bankacınız nasılsa
bu bilgiyi MB kayıtlarından görebilecek ve firma unutmuş(!) bile olsa mali
tablolarda gerekli düzeltmeleri yapabilecektir.
***
İthalat yapan ve Yurtdışı Borçlar hesabında da ciddi bir
bakiye olan firmanın, kur dalgalanmalarını nasıl yönettiği inceleme konusu
olacaktır.
***
Satışlardan indirim / iade / iskonto kaleminde yüksek
tutarların olması, firmanın ürün kalitesinde veya pazarında sorun olduğunu
düşündürür.
Kâr, kasadaki para anlamına gelmez yani kârının yüksek
olması bir firmanın likit olduğu şeklinde okunmaz. Bu noktada faaliyet kârı ile
alacak tahsil durumu daha önemlidir ama asıl bakılan kısım FAVÖK’dür.
***
Bankacınız tüm bu incelemeleri yaptıktan ve firmanıza kredi
tahsis edebileceğine karar verdikten sonra kendi incelemesi sonucu son halini
almış olan mali tablolara göre ne kadar fona ihtiyacınız olduğunu aşağıdaki
formülleri çalıştırarak hesaplar:
Nakit Dönüşüm Süresi |
= |
Üretim Süreci (Gün Bilgisi) |
+ |
Ağırlıklı Ortalama Alacak Vadesi |
|
||||||||||
Nakit Dönüşüm Hızı |
Gerçek Çalışma Süresi |
|
|||||||||||||
= |
|
|
|||||||||||||
Nakit Dönüşüm Süresi |
|
||||||||||||||
Kısa Süreli Fon İhtiyacı |
(SMM+Faaliyet Giderleri)-O Yıl Ayrılan Amortisman |
||||||||||||||
= |
|
- |
Piyasa Kredisi |
||||||||||||
Nakit Dönüşüm Hızı |
|||||||||||||||
Finansman Süresi |
= |
Nakit Dönüşüm Süresi |
- |
Ağırlıklı Ortalama Alım Vadesi |
Bankacınızın farklı düşünmek için sebebi yoksa yukardaki
formüllerle hesaplanan fon ihtiyacı ile sınırlı kredi talepleri onaylanır.
Son olarak, incelenen mali tablolar geçmiş döneme aitken,
firmaların kredi talebi güncel döneme ilişkindir. Bunun için bankalar tespit
ettikleri finansman ihtiyaç tutarını, firmanın o yılki –sektörle uyumlu- büyüme
hedef oranıyla oranlayarak revize ederler.
0 Yorumlar